31 Mayıs 2016 Salı

MESLEKİ FAALİYETLERLE İLGİLİ ÖDENEN CEZALAR İNDİRİM KONUSU YAPILABİLİR Mİ

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, serbest muhasebeci mali müşavir olduğunuz, mesleki faaliyetiniz çerçevesinde çalışanlarınız tarafından yapılan hatalar sonucu müşterilerinize kesilen cezaların tarafınızca ödendiğini belirterek, söz konusu cezalara ilişkin olarak ceza bedelleri ve dava konusu yapılması durumunda her türlü mahkeme masrafı ve avukatlık ücretinin meslek kazancınızın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunda özelge talep ettiğiniz anlaşılmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Serbest Meslek Kazancının Tarifi” başlıklı 65 inci maddesinde; “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.

Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmıyan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır…” hükmü yer almaktadır.

Aynı Kanunun “Serbest Meslek Kazancının Tespiti” başlıklı 67 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.” hükmü yer almaktadır.

Öte yandan, “Mesleki Giderler” başlıklı 68 inci maddesinin birinci fıkrasında;

“Serbest meslek kazancının tespitinde aşağıda yazılı giderler hasılattan indirilir:


10.Mesleki faaliyetle ilgili olarak kanun, ilam ve mukavelenameye göre ödenen tazminatlar.

Her türlü para cezaları ve vergi cezaları ile serbest meslek erbabının suçlarından doğan tazminatlar gider olarak indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, ödenen tazminatın gider yazılabilmesi için mesleki faaliyetle ilgili olması ve sözleşmeye, ilama ve kanun emrine bağlı bulunması şarttır. Mesleki faaliyetle ilgili olmayan ve mesleki faaliyetle ilgili olsa dahi serbest meslek erbabının şahsi kusuru nedeniyle ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar ise mesleki kazancın tespitinde gider olarak yazılamayacaktır. Ayrıca, Borçlar Kanununun “İstihdam Edenin Kusursuz Sorumluluğu” hükümleri çerçevesinde katlanılan tazminat yükümlülüğü, teşebbüs sahibinin suçundan doğan tazminat olarak kabul edilmemektedir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, mesleki faaliyetiniz kapsamında çalışanlarınızın hatası sonucu müşterilerinize kesilen ve tarafınızca ödenen cezaların Gelir Vergisi Kanununun 68 inci maddesi kapsamında mesleki kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

SGK 2016/19 GENELGE GSS 25 YAŞ ÖNCESİ PİRİM BORÇLARINDAN VAZGEÇİLMESİ HAKKINDA GENELGE

ÖZET : 4/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı "65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 26/4/2016 tarihli ve 29695 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanunun 19 uncu maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa geçici 69 uncu madde eklenmiş olup bu maddede " Bu
maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar söz konusu süreler için ödenmiş olan primler iade ve mahsup edilmez." hükmü yer almaktadır. 2016/9 sayılı Genelge ile Geçici 69 uncu madde hükümlerinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar belirtilmiştir.
1- Geçici 69 uncu Madde Hükmüne İstinaden Genel Sağlık Sigortası Prim Borçlarının Tahsilinden Vazgeçilecek Olan Sigortalılar
Bu madde hükümlerinden, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında (kısmi süreli 60/g dahil) genel sağlık sigortalısı sayılıp tescil başlangıç tarihi bu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olan kişiler yararlanacaktır. Söz konusu kişilerin, geçici 69 uncu maddenin yürürlük tarihinden önceki dönemleri kapsayan ve 25 yaşını geçmemek kaydıyla, 25.4.2016 (dahil) tarihinden önceki ödenmemiş prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecektir.
Bu madde hükümlerinden yararlanma hakkı olanların tespitinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus; tescil başlangıç tarihinin maddenin yürürlük tarihinden önce olup olmadığı hususudur. Tescil başlangıç tarihi maddenin yürürlük tarihinden önce olanların 25 yaşından önceki dönemleri kapsayan ve maddenin yürürlük tarihi olan 26/4/2016 tarihini geçmemek kaydıyla ödenmemiş prim borçları bu kapsamda değerlendirilecektir. Bu madde kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşından önceki dönemleri kapsayan primleri daha önceden ödenmiş ise bu primlerin iade ya da mahsup edilme imkanı bulunmamaktadır. Örnek-1: 4/6/1995 tarihinde doğan, 15/6/2014 tarihinden itibaren Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan (A) kişisinin, tescil başlangıç tarihinin geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olması nedeniyle, (A) kişisinin 25/4/2016 tarihine kadar ödenmemiş tüm borçlarının tahsilinden vazgeçilecek olup, 26/4/2016 tarihinden sonraki ödenmemiş prim borçları takip ve tahsil edilecektir.
Örnek-2: 10/2/1992 tarihinde doğan ve 15/6/2013 tarihinden itibaren Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genci sağlık sigortalısı olan (B) kişisinin, tescil başlangıç tarihinin geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olması nedeniyle söz konusu madde hükümlerinden yararlanma hakkı bulunmaktadır. Yapılan inceleme neticesinde bu genel sağlık sigortalısının 15/6/2013 - 31/12/2014 tarihleri arasındaki primlerini ödediği 1/1/2015 tarihinden itibaren ise primlerini ödemediği tespit edilmiştir. Bu durumda bu sigortalının 1/1/2015 - 25/4/2016 tarihleri arasındaki ödenmemiş primlerinin tahsilinden vazgeçilecektir. Söz konusu sigortalının 25 yaşından önceki dönemleri kapsayan ve daha önceden ödenmiş olan 15/6/2013 - 31/12/2014 tarihleri arasındaki primlerinin iade ya da mahsup edilme talebi dikkate alınmayacaktır.
Örnek-3: 1/5/1992 tarihinde doğan, 24/4/2014 tarihinden itibaren Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan ve geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinde 24 yaşındaki (C) kişisinin, 25/4/2016 tarihi dahil ödenmemiş prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecek, bu tarihten sonraki prim borçları takip ve tahsil edilecektir.
60 inci maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olup, tescil başlangıç tarihi geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce olanlar, maddenin yürürlüğe girdiği tarihte 25 yaşından büyük ise bu kişilerin 25 yaşına kadar olan prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecek olup, 25 yaşından sonraki prim borçlan takip ve tahsil edilecektir.
Örnck-4: 8/2/1990 tarihinde doğan ve 15/5/2013 tarihinden itibaren Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan (D) kişisinin. 25 yaşını doldurduğu 7/2/2015 (dahil) tarihine kadar olan genel sağlık sigortası prim borçları geçici 69 uncu madde kapsamında değerlendirilecektir. Dolayısıyla 25 yaşından önceki döneme ait 15/5/2013 - 7/2/2015 tarihleri arasındaki ödenmemiş prim borçlarından vazgeçilecek olup, 25 yaşından sonraki döneme ait 8/2/2015 ( Şubat ayı 30 gün olarak değerlendirilip kalan 23 gün takip edilecektir.) tarihinden sonraki prim borçlan takip ve tahsil edilecektir.
Geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden sonra herhangi bir nedenle, geriye doğru tescil işlemi yapılıp tescil başlangıç tarihi maddenin yürürlük tarihinden önce olanlar da bu madde hükümlerinden yararlanabilecektir.
Örnek-5: 23/7/1996 tarihinde doğan (E) kişisinin Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortası tescil işlemi Kurum tarafından 25/8/2016 tarihinde tescil başlangıç tarihi 13/5/2015 olacak şekilde geriye doğru yapılmıştır. Tescil başlangıç tarihi geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olduğu için (E) kişisi söz konusu madde hükümlerinden yararlanabilecektir. Bu nedenle, (E) kişisinin 13/5/2015 - 25/4/2016 tarihleri arasındaki ödenmemiş prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecek, 26/4/2016 tarihinden sonraki prim borçları takip ve tahsil edilecektir.
2- Geçici 69 uncu Maddenin Yürürlük Tarihinden Önce Genel Sağlık Sigortası Prim Borçlarını 6552 Sayılı Kanuna Göre Yapılandırmış Olanlar
Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalısı olanların 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin 6552 sayılı Kanuna göre peşin ödeme seçeneği ile yapılandırılmış ve ödenmiş olması halinde, ödenmiş olan primlerin iade veya mahsup edilme imkanı bulunmamaktadır.
Genel sağlık sigortası prim borçlarının taksit seçeneği ile yapılandırılmış olması halinde, öncelikle ödenmiş olan taksit miktarları 6552 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılandırılmış borçlarına en eski aydan başlamak üzere aktarılacak, sonra 25 yaş öncesi döneme ait olup ödenmemiş prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecek, geçici 69 uncu madde kapsamına girmeyen ödenmemiş prim borçlan için ödeme planı daha önceden tercih edilen taksit sayısına göre Kurumca sistem üzerinden resen güncellenecektir. Güncellenen ödeme planları. Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri / Sosyal Güvenlik Merkezlerinden alınabilecektir.
Örnek-6 : 18/7/1988 tarihinde doğan, 1/1/2013 - 31/12/2013 tarihleri arasında Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan ve prim borcunu 6552 sayılı Kanun kapsamında 6 taksit olarak yapılandırıp ilk 3 taksiti ödeyen (F) kişisinin, tescil başlangıç tarihinin geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olması nedeniyle söz konusu madde hükümlerinden yararlanma hakkı bulunmaktadır. Bu kişinin ödediği 3 taksit tutarının yapılandırılan prim borcuna aktarılması sonucunda 2013 Ocak, Şubat ve Mart aylarının tamamını kapattığı, Nisan ayının ise 10 günlük tutarını kapattığı varsayıldığında, bu kişinin 25 yaşını doldurduğu güne kadar ödenmemiş 2013 Nisan ayının 20 günlük tutarı. Mayıs vc Haziran ayının tamamı Temmuz ayının ise 17 günlük tutarı (Doğum günü hariç) gcçici 69 uncu madde kapsamında değerlendirilerek tahsilinden vazgeçilecek, 6552 sayılı Kanun kapsamındaki ödeme planı, 25 yaşını doldurduğu tarihten sonraki 2013 Temmuz ayının 13 günlük tutarı, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık ayının tamamı üzerinden kalan taksit sayısına göre güncellenecektir.
3- Geçici 69 uncu Madde Hükümlerinden Yararlanamayacak Kişiler
60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortası tescil başlangıç tarihi, geçici 69 uncu maddenin yürürlük tarihi olan 26/4/2016 tarihinden sonra olanların, bu madde hükümlerinden yararlanma imkanı bulunmamaktadır.
Örnek-7: 10/5/1997 tarihinde doğan ve 15/7/2016 tarihinden itibaren Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan(G) kişisinin, tescil başlangıç tarihinin geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden sonra olması nedeniyle, bu kişinin madde hükümlerinden yararlanma imkanı söz konusu olmayacaktır.
Tescil başlangıç tarihi geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce olup, kapsama giren prim borçlarının tamamını daha önceden ödeyenlerin bu madde hükümlerinden yararlanma imkanı bulunmamaktadır. Kapsama giren prim borçlarının bir kısmını ödeyenler ise ödenmemiş prim borçlan için bu madde hükümlerinden yararlanabileceklerdir. Prim borçlarının tamamını ya da bir kısmını ödeyenlerin daha önceden ödedikleri prim tutarlarının, kendilerine iadesi ya da geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki genel sağlık sigortası primlerine veya başka bir kapsamdaki prim borçlarına mahsup edilmesi mümkün değildir.
Örnek-8 : 10/3/1994 tarihinde doğan ve 15/7/2013 tarihinden itibaren Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan(H) kişisinin, tescil başlangıç tarihinin geçici 69 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 26/4/2016 tarihinden önce olması nedeniyle bu sigortalı söz konusu madde kapsamında değerlendirilecektir.
Yapılan inceleme neticesinde adı geçen genel sağlık sigortalısının bütün primlerini ödediği ve herhangi bir borcunun olmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda, bu sigortalının geçici 69 uncu madde hükümlerinden yararlanma imkanı bulunmamaktadır. Ayrıca, söz konusu sigortalının 25 yaşından önceki dönemleri kapsayan ve daha önceden ödenmiş olan primlerinin iade ya da mahsup edilme talebi dikkate alınmayacaktır.
Geçici 69 uncu madde, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarını kapsadığı için, 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamındaki yabancı uyruklu kişiler ile 60 ıncı maddenin yedinci fıkrası kapsamındaki yabancı uyruklu öğrenciler gibi başka bir kapsamda genel sağlık sigortalısı olanların prim borçları, bu madde kapsamında değerlendirilmeyecektir.
4- Geçici 69 uncu Madde Kapsamındaki Kişilerin Sağlık Hizmetlerinden Yararlanmaları
Kanunun 60 mcı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olup geçici 69 uncu maddesine göre prim borçlarının tahsilinden vazgeçilen genel sağlık sigortalılarının, SGK tarafından sağlanan sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan faydalanabilmeleri için; Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi gereğince sağlık hizmet sunucusuna müracaat tarihinden geriye doğru bir yıl içinde 30 günlük prim ödeme gün sayısının olması ile (b) bendi gereğince de tahsilinden vazgeçilen prim borcu hariç 60 günden fazla prim ve prime ilişkin borcun bulunmaması şarttır.
Örnek- 9 : 10/2/1993 tarihinde doğan ve 9/2/2013 tarihinden itibaren Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilen (İ) kişisinin 9/2/2013 - 31/12/2014 tarihleri arasındaki primlerini ödediği, 1/1/2015 tarihinden itibaren ise primlerini ödemediği tespit edilmiştir. Bu durumda 1/1/2015 - 25/4/2016 tarihleri arasındaki ödenmemiş primlerinin tahsilinden vazgeçilecek olan kişinin, Kanunun 67 nci maddesine göre istisnai durumlar hariç. 26/4/2016 tarihinden sonra 30 günlük prim ödeme gün sayısının olması ve primlerinin ödenmesi kaydıyla 25/5/2016 tarihinden itibaren Kurumumuzca sağlanan sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan faydalanabilecektir.
Örnek- 10: 8/2/1990 tarihinde doğan ve 15/5/2013 tarihinden itibaren Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olan ve her hangi bir prim ödemesi olmayan (K) kişisinin, 25 yaşından önceki döneme ait olan 15/5/2013 - 7/2/2015 tarihleri arasındaki ödenmemiş prim borçlarının tahsilinden vazgeçilecektir. Söz konusu kişinin 25 yaşını doldurduğu 8/2/2015 tarihinden sonraki dönemde, 60 günden fazla prim veya prime ilişkin borcunun bulunmaması kaydıyla Kurumumuzca sağlanan sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan faydalanabilecektir.

ODALARA VERİLECEK NİSPİ AİDAT TERKİN DİLEKÇE ÖRNEĞİ


.................SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI’NA
Odanızın …………. sicil numarasında kayıtlı meslek mensubuyum.
Danıştay 8.Dairesinin 28.01.2016 tarih 2015/9561 esas sayılı kararıyla Maliye Bakanlığı’nca 29.11.1991 tarih ve 21066 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 27.09.2007 tarih ve 26656 sayılı ile 14.05.2015 tarih ve 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliklerle değiştirilen Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Odaları ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Üye Aidatları ile Birlik Paylarının Tespitine ait Yönetmelik’in “Yıllık Aidat” başlıklı 6.maddesinin (b) bendi ile “Nispi aidatın tespiti” başlıklı 10.maddesinin hukuka uyarlılık bulunmaması sebebiyle yürütmesi durdurulmuştur.
Adı geçen mahkeme kararı şahsın haksız yere kendinden tahsil edilen Nispi aidatın iadesi davası değildir. Dava ilgili yönetmeliğin 6.Maddesinin (b) bendi ile 10. Maddesinin hukuka uygun olmaması sebebiyle yürütülmesinin durdurulması kararıdır.
İdari yargı yetkisinin sınırını belirleyen 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 2. fıkrası, Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasının tekrarından ibaret olup, bu maddede açıkça ifade edildiği gibi idari işlemler üzerindeki yargısal denetim bu işlemlerin hukuka uygunluğunun saptanması ile sınırlıdır. İdarenin takdir yetkisinin denetiminde yargı organlarının yalnızca hukuka uygunluk denetimi yapabilecekleri şeklinde ifade edilen kural, aynı zamanda idarenin takdir yetkisinin sınırlarını da ortaya koymuştur. İdarelerin belirli bir kamu hizmetinin etkili ve verimli bir biçimde yürütülmesi, kamu yararının somut biçimde ortaya konulması için birden çok seçenekten birisini tercihte takdir yetkisine sahip olmaları halinde yapılacak yargısal denetim, idarenin tercih ettiği seçeneğin ve bunun uygulanmasının hukuka uygun olup olmadığının araştırılması ve saptanması ile sınırlanmıştır. İdari yargının idareyi bu seçeneklerden birisini tercihe zorlayacak ya da belli bir yönde işlem ve eylem tesisine zorunlu kılacak biçimde yargı kararı vermeleri halinde, hukuka uygunluk denetimi aşılarak yerindelik denetimi yapılmış olacaktır.
Bir başka anlatımla, idari işlemler üzerinde yerindelik denetiminden söz edilebilmesi için, bir işlemin idarenin objektif değerlendirme olanağı bulunmayan işleyiş zorunlulukları ile ilgili ya da hukuk sınırları içerisindeki seçeneklerden birine karışılması gibi bir durumun söz konusu olması gerekir.
Anayasanın 138. maddesinin son paragrafında, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği şeklinde yer alan hükme paralel olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 28. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu kuralına yer verilmiştir.
Bu şekilde yürütmenin durdurulması kararının, davanın esası hakkında verilen kararlar gibi yerine getirilmesinin zorunlu olduğunu belirleyen kural, bu kararların, iptali istenilen idari işlem üzerindeki hukuki etki ve sonuçlarının aynı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan, yürütmenin durdurulması kararının hukuki gereklerine uygun bir işlem tesis edilmesi Anayasal ve Yasal zorunluluktur. Bu maddelerde kararların "değiştirilemeyeceği" belirlemesi yapılmak suretiyle de kararların şeklen değil içeriğine uygun olarak yerine getirilmesi gereğine işaret edilmiştir.
Hukuk Devletinde yargı kararlarının uygulanmamasından söz edilemeyecek olup, bu maddelerin kararların tam ve gereğince yerine getirilmesini sağlamaya yönelik olduğu açıktır.
Bu açıklamalar karşısında, yargı kararlarının uygulanması konusunda idarelere herhangi bir takdir yetkisi tanınmadığı açıktır. Yani idarelerin yargı kararlarının doğruluğunu tartışma ve buna göre uygulama yapma yetkisi bulunmamaktadır.
Yine sitenizde ve Odanızda üyelerin borç hanelerinde Nisbi Aidatların baz alındığı yılın 2015 olmasına rağmen tahakkuk ettiği ve ait olduğu yıl 2016 yılı olduğu kesin iken 2015 yılı diyerek tahakkuk ettirilmesi de kanunen suçtur.
Bu sebeple idarenin tarafta olsa kararı bekleme hak ve yetkisi olmadığı gibi tarafların herhangi bir şekilde belge temin etmesi (Basın dahil) uygulama zorunluluğu bulunmaktadır. Kaldı ki Ankara SMMMO Genel Kurulunda TÜRMOB Birlik Başkanı’nın konudan haberdar olduğu ve mahkeme kararının TÜRMOB’a tebliğ edildiği konuşmaların içerisinde mevcuttur. TÜRMOB’un kendi iç yapılanması içerisinde kararı duyurmakta kasten yada ihmalen ertelemesi mağduriyete sebep verecektir. Odanız hukuk biriminin TÜRMOB’dan yazı beklemek yerine bir an önce harekete geçerek Mahkeme kararının ivedilikle uygulanması hususunda girişimlerini yaparak mahkeme kararının uygulatılmasını sağlaması gerekmektedir.
Dilekçe ekinde bilginize sunmuş olduğum Danıştay 8. Dairesinin 28.01.2016 Tarih ve 2015/9561 Esas numaralı mahkeme kararının Muhasebe biriminize intikal ettirilerek uygulamaya sokulmasını ve Nispi Aidatların terkinini ivedilikle rica ederim.
SMMM ………………………………….
Ek: Danıştay yürütmeyi Durdurma Kararı.
kaynak:
http://malimusavirsen.org.tr/

30 Mayıs 2016 Pazartesi

ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ... ve ORTAĞIN HAKLARI DİĞER ORTAĞA DEVRETTİĞİNDE KDV YE TABİMİ ?

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … Makine San. İnş. ve Tic. Ltd. Şti. ile şirketiniz arasında … Makine … Adi Ortaklığı kurulduğuadi ortaklığın almış olduğu ihale devam etmekte iken bir nedenden dolayı adi ortaklığın fesih kararının alındığıtüm haklarınızın … TL karşılığında diğer ortağa devredildiği, alacağınıza karşılık taksitler halinde … TL’den 5 adet senet alındığı belirtilerek, söz konusu senet karşılığı ödemelere fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği ile ödenen bedel üzerinden KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı hususlarında bilgi verilmesi istenilmektedir.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun;
-1/1 inci maddesinde; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu,
-8/1-a maddesinde; mal teslimlerinde ve hizmet ifalarında bu işi yapanların verginin mükellefi olduğu,
-10 uncu maddesinin (a) bendine göre, vergiyi doğuran olayın, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile (b) bendine göre, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi, (c) bendine göre kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması sırasında meydana geldiği,
hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan; 26/04/2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 01/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren KDV Genel Uygulama Tebliğinin “I/B.7. Adi Ortaklıklarda Vergileme” başlıklı bölümünde; (mülga 25 Seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin “C” bölümü)
“….Hisse devri işlemleri adi ortaklığın sona ermesi sonucunu doğuruyor veya ortaklık, ortakların kararı ile fesh ediliyorsa, bu devir işlemlerine vergi uygulanması gerekmektedir…
Ortaklardan biri veya birkaçının hisselerinin diğer ortak veya ortaklara devredilmesi suretiyle ortaklığın sona ermesi halinde; devralan ortak veya ortakların kendi hisseleri ile satın aldıkları hisseler dikkate alınmaksızın, ortaklıkça, devralan ortak veya ortaklara teslim edilen toplam mal bedeli üzerinden katma değer vergisi hesaplanır. Ortaklık tarafından düzenlenecek olan faturada ayrıca gösterilecek olan bu vergi ilgili dönem işlemleri ile birlikte adi ortaklığın son beyannamesine dahil edilerek beyan edilir. Devralan ortak veya ortaklar tarafından ise genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılabilir…”
ifadesine yer verilmiştir.
Öte yandan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 160 ıncı maddesinde; 153 üncü maddede yazılı mükelleflerden işi bırakanların, keyfiyeti vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları hükmü yer almakta olup aynı Kanun un 161 inci maddesinde, vergiye tabi olmayı gerektiren muamelelerin tamamen durdurulması ve sona ermesinin işi bırakmayı ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.
“Faturanın Tarifi” başlıklı 229 uncu maddesindefatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmıştır. Kanunun 231 inci maddesinin 5 numaralı bendinde de faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
Adi ortaklıklar 818 sayılı Borçlar Kanununun 520-541 inci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 520 nci maddesinde adi ortaklık, iki veya daha fazla kişinin, bir sözleşmeye dayanarak ortak bir amaca ulaşmak için emek ve mallarını birleştirmesi olarak tanımlanmıştır. Adi ortaklığın amacı, ortakların sorumlulukları, sermayesi, borçları ve alacakları bu Kanunda düzenlenmiştir. Adi ortaklık tüzel kişiliği haiz olmayıp Borçlar Kanunu hükümlerine göre kurulur ve son bulur. İştirak halinde mülkiyet esasına göre faaliyet sürdüren adi ortaklıklar elde ettikleri gelirin vergilendirilmesi açısından bağımsız bir ünite olarak kabul edilmemiştir. Ticari faaliyette bulunan adi ortaklıklarda her bir ortağın payına düşen kazanç ayrı ayrı ticari kazanç sayılmıştır. Ortaklar kendi paylarına düşen karlarını ticari kazanç olarak münferiden beyan etmek zorundadırlar. Ancak adi ortaklık KDV yönünden vergi mükellefi gelir stopaj yönünden ise vergi sorumlusu olarak kabul edilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, Ortaklık payınızın diğer ortak olan … Makine San. İnş. ve Tic. Ltd. Şti.’ ne devredilmesi işlemi adi ortaklığın sona ermesi sonucunu doğurduğundan, işletmedeki tüm haklarınızın devri karşılığı belirlenen toplam bedel üzerinden, devir tarihi itibariyle fatura düzenlenmesi ve katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

GÜMRÜK KAÇAKÇILIĞI SUÇLARINDA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMA ŞARTLARI

Kaçakçılık suçundan sanık A.. S..'ın 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 3/1 ve 5237 sayılı TCK'nun 62, 52, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin, Reyhanlı 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2010 gün ve 419-391 sayılı hükmün sanık ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.10.2013 gün ve 24985 - 18975 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.11.2013 gün ve 1264 sayı ile;

“Sanığın soruşturma aşamasında pişmanlığını dile getirdikten sonra, 'ödeyeceğim miktarı öğrendikten sonra ben bu parayı öderim' şeklinde beyanda bulunduğu ve fakat sanığa zarar miktarının bildirilmediği görülmüştür. Oysa sanık, zararı ödeme iradesini açık bir dille beyan etmiştir. Bu haliyle, 5607 sayılı Kanunun 5/2. maddesinde bahsedilen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma ihtimalinin tartışılmaması bozma nedeni yapılmalıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 26.12.2013 gün ve 21578-25121 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın kaçakçılık suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5607 sayılı Kanunun 5/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;

X-ray tarama, arama, yakalama, muhafaza altına alma ve talimat tutanağına göre, 09.08.2009 günü saat 21.58 sularında Suriye'den Türkiye'ye giriş yapmak üzere Cilvegözü Gümrük sahasına gelen sanığın sevk ve idaresindeki otomobilin x-ray cihazına yönlendirildiği, araçta şüpheli yoğunlukların görülmesi üzerine yapılan kontrolde ön tekerleklerinin üzerindeki davlumbazlarda gizlenmiş şekilde 150 paket Winston marka sigaranın ele geçirildiği,

Kaçak eşyaya mahsus tespit varakasına göre, suça konu sigaraların gümrüklenmiş değerinin 801,67 Lira olduğu,

Soruşturma aşamasında yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporuna göre, ele geçirilen sigara paketlerinin bulunduğu yerin gizli bölme niteliğinde olmadığı, araçta kaçak eşya nakli için oluşturulmuş özel bir tertibata rastlanmadığı, aracın taşıma kapasitesine göre sigara paketlerinin miktar ve hacim bakımından ağırlıklı bir bölüm teşkil etmediği ve aracın sigara kartonlarının taşınmasına tahsis edilmediğinin belirtildiği,

20.08.2009 tarihli iddianame ile sanık hakkında kaçakçılık suçundan kamu davası açıldığı, sanığın gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık hükmünden yararlanma amacıyla ödeme yapacağına ilişkin bir müracaatının olmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Sanık gümrük muhafaza müdürlüğünde alınan 09.08.2009 tarihli ifadesinde; sigara tiryakisi olduğunu, suç konusu sigaraları Suriye'den kendi tüketimi için aldığını, ticaret yapma kastının bulunmadığını, gümrük görevlilerince çok sıkı kontrol ve arama yapıldığından yakalanmamak için sigaraları gizlemek zorunda kaldığını beyan etmiş, görevlilerce 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 5/2. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükmü hatırlatılınca; “İhtaratı anladım, ödeyeceğim miktarı öğrendikten sonra ben bu parayı öderim” şeklinde beyanda bulunmuş, yargılama aşamasında ise, önceki ifadesini kabul ve tekrar ettikten sonra, yaptığından pişman olduğunu ve bir daha yapmayacağını savunmuştur.

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan "suçlar ve kabahatler" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrası; "Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın Türkiye'ye ithal eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, belirlenen gümrük kapıları dışından Türkiye'ye ithal edilmesi halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır" şeklinde iken, 28.03.2013 tarihli ve 6455 sayılı Kanunun 54. maddesi ile; "Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır" biçiminde değiştirilmiş ve madde başlığı da "kaçakçılık suçları" olmuştur.

Bir eşyanın gümrük işlemlerine tabi tutulmadan ülkeye sokulması olarak tarif edilebilecek olan kaçakçılık suçunda, gümrüklenmiş değerin ödenmesi şartına bağlı ve indirim nedeni olarak öngörülen etkin pişmanlık, 5607 sayılı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında; "Yedinci fıkrası hariç, 3. maddede tanımlanan suçlardan birini işlemiş olan kişi, etkin pişmanlık göstererek, soruşturma evresi sona erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar parayı Devlet Hazinesine ödediği takdirde, hakkında bu Kanunda tanımlanan kaçakçılık suçlarından dolayı verilecek ceza yarı oranında indirilir. Bu fıkra hükmü, mükerrirler hakkında veya suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde uygulanmaz" şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre, maddenin ikinci fıkrası uyarınca ödemeye bağlı indirim nedeni olarak öngörülen etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için;

1-5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun, 7. fıkrası hariç olmak üzere 3. maddesinde tanımlanan suçlardan birinin işlenmiş olması,

2- Soruşturma aşaması sona erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar paranın Devlet Hazinesine ödenmesi,

3- Failin kaçakçılık suçundan mükerrir olmaması,

4- Kaçakçılık fiilinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlığa konu olayda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, diğer şartlar yönünden bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, ikinci bentte yer alan şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Kaçakçılık suçunun faili hakkında 5607 sayılı Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, soruşturma aşaması sona erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar parayı Devlet Hazinesine ödemesi gerekmektedir. Bu bağlamda ödeme iradesi gösteren şüphelinin etkin pişmanlıktan yararlanmak üzere bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatı gerekmekte olup, lehine olan bu kanun maddesinden yararlanmasını sağlamak üzere Cumhuriyet Savcısına bir uyarı görevi verilmemiştir. Diğer bir deyişle, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheliye etkin pişmanlığın ihtar yoluyla bildirilmesi ve ödenmesi gereken miktar belirtilerek ödeme yapıp yapmayacağı hususunun sorulması zorunluluğu bulunmamaktadır.

Bu konuda öğretide de; "Beşinci maddenin ikinci fıkrasında bu konuda zorunluluk bulunduğunu gösteren bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte uyarıda bulunulmasının, fıkra hükmüne aykırı olmayacağı gibi, etkin pişmanlık müessesesinin amacına uygun olarak etkin ve yaygın uygulanmasını dolayısıyla da işlerin daha kolay ve daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlayacağını, bu uyarının yapılmamasının ise yasal bir eksiklik olarak kabul edilmeyeceğini düşünmekteyiz" (Seyfettin Çilesiz, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Açıklaması, Adalet Yayınevi, 3. Bası, Ankara, 2014, s.554) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Soruşturma aşamasında kaçak eşyaya mahsus tespit varakası ile suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değeri tespit edilen ve gümrük muhafaza memurlarınca sanığa 5607 sayılı Kanunun 5/2. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükmü hatırlatılan olayda, sözü edilen maddeye göre etkin pişmanlıktan yararlanılabilmesi için soruşturma evresi sona erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar paranın Devlet Hazinesine ödenmesi zorunlu olup, soruşturma aşamasında "bildirilirse ben bu parayı öderim" diyen ve fakat ödeme yapma yönünde gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamasında herhangi bir talebi ve müracaatı olmayan sanıkla ilgili olarak etkin pişmanlık hükmünün uygulanması imkanı bulunmamaktadır.

Bu itibarla, sanık hakkında 5607 sayılı Kanunun 5/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına gerek bulunmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

VERGİ SİSTEMİ SİL BAŞTAN /RANT VERGİSİ GELİYOR

Kademeli vergi

Tasarının en dikkat çekici düzenlemelerinden biri, ev sahiplerine yeni bir kademeli vergi getirmesi ve değeri artan gayrimenkulleri de vergilendirmesi oldu. Böylece Türkiye, yeni tasarıyla “rant vergisiyle” tanışmış olacak.3. Boğaz Köprüsü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi büyük projelerin yapıldığı ve değeri artan bölgelerde, evinin ya da arazisinin değeri artan mükellef bu değer artışının vergisini ödeyecek. İmarsız bir arsanın sonradan imar geçmesiyle değerindeki artış da vergi konusu olacak. Vergi tabanını genişletmek hedefiyle düzenlenen tasarıda, yüksek ücretler için de yıllık beyanname verilmesi zorunluluğu getiriliyor.
Futbolcuya beyanname
Mevcut düzenlemede, tek bir işverenden alınan ve gelir vergisi kesintisine tabi tutulmuş ücretlerin halen beyan edilmesi gerekmiyor. Ancak tasarıyla tek bir işverenden ücret alanlar, 1 yıllık brüt ücretinin 75 bin lirayı aşması halinde yıllık beyanname vermek zorunda olacak. Üstelik bunlar kira, mevduat ve değer artışı kazançları gibi tüm gelirlerini toplayıp beyan etmek zorunda.
Bu tutarın altında ücret alanların beyanname vermesi ise isteğe bağlı olacak. Yeni tasarıyla vergi istisna ve imtiyazlar da daraltılıyor.
Özellikle futbolcu ve pilot gibi mesleklerde elde edilen bazı ek gelirlerin istisna kapsamı daraltılacak.
Vergi ödemek istemeyen 10 yıl evini satamayacak

MEVCUT yasaya göre, konutun 5 yıl sonra satılması halinde vergi ödenmiyor. Ancak konutun 5 yıldan önce satılması halinde, alış ve satış fiyatı arasındaki fark ‘değer artış kazancı’ olarak Gelir Vergisi’ne tabi tutuluyor. Böylece söz konusu konuttan yüzde 15 ile 35 aralığında vergi ödeniyor.
Tasarı, bu 5 yıllık sınırı kaldırıyor, yerine kademeli bir vergi öngörüyor. 1 yıl geçmeden satılan evin satışından elde edilen gelirin tamamı vergilendirilecek. 3 yıl süreyle elde tutulan konutun satışından elde edilen gelirin yüzde 20’si istisna tutulacak, yüzde 80’i vergilendirilecek. 4 yıl süreyle tutulan konutun yüzde 40’ı, 5 yıl süreyle elde tutulan konutun yüzde 60’ı, 6 yıldan fazla elde tutulan konutun da yüzde 80’i istisna olacak.

10 yıldan sonra satılan konuttan ise herhangi bir vergi alınmayacak.
Mevcut Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nu tek kanun olarak birleştiren Kanun Tasarısı Bakanlar Kurulunca kabul edilerek TBMM’ye gönderilmiştir. Tasarının başlığı “Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı”dır.
Tasarı yürütme ve yürürlük maddeleriyle birlikte 92 maddeden oluşmaktadır.
Kanun Tasarısında yer alan düzenlemeler aşağıda satır başlıklarıyla özetlenmiştir. Tasarının yasama sürecindeki gelişme ve değişiklikler ile tasarının içeriğine ilişkin ayrıntılı açıklamalara daha sonra yayınlanacak bültenlerde yer verilecektir.

A) Genel Amaç ve İlkeler
- Tasarının temel amaç ve ilkeleri, Tasarının genel gerekçesinde şu şekilde özetlenmiştir:
- Yatırım, üretim, istihdam ve tasarrufların teşvik edilmesi
- Vergiye gönüllü uyumun artırılması ve kayıtlı ekonomiye geçişin hızlandırılması
- Vergi tabanının genişletilmesi ve vergi adaletinin pekiştirilmesi
- Vergi güvenliğinin güçlendirilmesi
- Sosyal ve çevresel politikalarla uyumlu düzenlemelerin yapılması
- Yürütmede esneklik ve etkinliğin artırılması

B) Tasarının Temel Yapısı ve Sistematiği
Geçici ve mükerrer maddelerle birlikte 210 maddeyi geçen Gelir Vergisi Kanunu ile 45 maddeden oluşan Kurumlar Vergisi Kanunu’nun birleştirilmesini öngören Tasarı 92 maddeden oluşmaktadır.
Tasarıya göre hem gerçek kişilerin gelirleri hem de kurum kazançları gelir vergisine tabi tutulacaktır.
Tasarıda gerçek kişilerin gelirleriyle kurum kazançlarının vergilemesi ayrı kitaplar/bölümler halinde düzenlenmemiş, gelir vergisine tabi bütün gelir ve kazançlar aynı bölümlerde düzenlenmiştir.
Tasarıda, her bir gelir unsurunu ilgilendiren istisnalar, muafiyetler ve diğer vergileme konuları aynı bölümde düzenlenmiş, unsurlar itibariyle giderler uyumlaştırılmıştır.
Tasarıyla yapısal bir değişiklik önerilmemiş, temel tercihler değiştirilmemiş, mevcut yapı özü itibariyle korunmuştur. Bu çerçevede örneğin;
- Gelirin tanımı değiştirilmemiş (kaynak esası),
- Beyan esası küçük değişikliklerle karma (ne üniter, ne sedüler) bir yapıda korunmuş,
- Yeni bir vergi güvenlik önlemi öngörülmemiştir.
Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda, beyannameli mükellef sayısında sınırlı da olsa artış olacağı söylenebilir.

C) Tasarıda Yer Alan Düzenlemelerin Genel Çerçevesi

Verginin konusu
1. Gerçek kişiler için gelire giren kazanç unsurlarında değişiklik yoktur. Tasarıda yedi gelir unsuru korunmuştur. Kurum kazancı ise gerçek kişilerin gelir unsurlarından oluşmaktadır.
Gelirin tanımı konusunda mevcut Kanun’da olduğu gibi, kaynak teorisine uygun bir tanım yapılmıştır.
2. Karşılıksız edinimler gelir vergisinin konusuna alınmamıştır. Kamuoyu tarafından uzun süredir bilinen Veraset ve İntikal Vergisinin kaldırılacağı, verasetin herhangi bir vergiye tabi olmayacağı, intikal nedeniyle ödenen verginin ise gelir vergisinin kapsamına alınacağı şeklindeki düşünce hayata geçmemektedir.
Vergi tarifesi/oranı
3. Gerçek kişiler için vergi tarifesinde ve kurumlar için vergi oranında bir değişiklik yapılmamaktadır.
Stopaj yapacak olanlar ve stopaj oranları
4. Vergi kesintisine ilişkin maddeler tek maddede toplanmakta, gelir türüne bağlı olarak % 15 ve % 25 olmak üzere iki stopaj oranı öngörülmekte, mevcut düzenlemelerde olduğu gibi Bakanlar Kuruluna stopaj oranlarını yeniden belirleme konusunda geniş yetkiler verilmektedir.
5. Kat Mülkiyeti Kanununa göre oluşturulan yönetimler ile her türlü işhanı ve toplu işyerleri yönetimlerine, stopaj yapma yükümlülüğü getirilmektedir.
Yıllık beyanname verme süreleri
6. Yıllık beyanname verme süresi öne çekilmektedir.
Tasarının aynen yasalaşması durumunda, gerçek kişiler yılık beyannamelerini izleyen yılın Şubat ayının başından yirminci günü akşamına kadar, kurumlar ise hesap döneminin kapandığı ayı izleyen üçüncü ayın başından yirminci günü akşamına kadar vereceklerdir.
Vergi ödeme süreleri
7. Yıllık beyannameyle bildirilen gelir veya kazanç üzerinden tahakkuk ettirilen gelir vergisinin ödeme süreleri de değiştirilmektedir.
Tasarıya göre gelir vergisi, gerçek kişiler tarafından Şubat ve Haziran aylarında olmak üzere iki eşit taksitte, kurumlar tarafından beyanname verilmesi gereken ayın sonuna kadar ödenecektir.
Geçici vergi dönemleri
8. Dördüncü dönem geçici vergi beyannamesi kaldırılmaktadır. Diğer konularda esas itibariyle bir değişiklik öngörülmemektedir.
Kira gelirlerinin vergilendirilmesi
9. Kira gelirleri için bir vergi güvenlik önlemi olarak uygulanan emsal kira bedeli düzenlemesi korunmaktadır. Ancak eşin anne ve babasının kullanımına bedelsiz olarak tahsis edilen konutlar için emsal kira bedeli esasının uygulanmasına son verilmektedir.
10. Konut kira gelirleri için uygulanan istisna aynen devam etmektedir.
11. Kira gelirlerinde götürü gider uygulaması sınırlandırılmaktadır. Yapılmak istenen düzenlemeyle;
- Mal ve hakların kiraya verilmesinden elde edilen kazancın tespitinde hâsılattan gerçek giderlerin indirilmesi esas yöntem olarak belirlenmekte,
- Elde ettikleri gayrimenkul sermaye iradı sadece taşınmazların konut olarak kiraya verilmesinden oluşan ve buna ilişkin hâsılatları tasarının vergi tarifesinin yer aldığı 77. maddenin birinci fıkrasındaki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutan aşmayan mükelleflerin, diledikleri takdirde gerçek giderlere karşılık olmak üzere hâsılattan istisna tutarını düştükten sonra kalan kısmın %25'ini, ikinci gelir dilimindeki tutarı aşıp üçüncü gelir dilimindeki ücret dışındaki gelirler için geçerli olan tutan aşmayan mükelleflerin ise aynı şekilde bulunan tutarın %15'ini götürü gider olarak indirebilecekleri,
öngörülmektedir. Buna göre, taşınmazların işyeri olarak kiraya verilmesinde kira tutarına bakılmaksızın, konut olarak kiraya verilmesinde ise belli bir hâsılat tutarı üzerinde gelir elde edilmesi durumunda götürü gider uygulamasına son verilmektedir. Tasarıda hakların kiralanmasından elde edilen gelirin vergilemesinde de götürü gider kabul edilmemektedir.
12. Taşınmazlar üzerinde, başka bir taşınmaz veya üçüncü kişiler lehine süreli veya süresiz irtifak hakkı tesis edilmesinden elde edilen gelirler gayrimenkul sermaye iradı olarak tanımlanmaktadır. Bu düzenlemeyle mevcut yasal boşluk giderilmiş olmaktadır.
İnşaat işlerinin vergilemesi
13. Özel inşaat işlerinde vergilemeyle ilgili özel düzenlemeler yapılmaktadır.
Tasarıda özel inşaat işleri tanımlanmakta, başta özel inşaat işlerinde kazancın elde edildiği dönem, kazancın tespiti ve kat karşılığı inşaat işlerinde vergileme durumu ayrıntılı olarak düzenlenmektedir.
14. Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde, avanslar dahil hak ediş bedellerinin değerlendirilmesinden doğan gelirlerin elde edildiği yıl vergilendirilmesi öngörülmektedir.
Değer artış kazançların vergilemesi
15. İkamet amacıyla satın alınan ve fiilen ikamet edilen tek konutun elden çıkartılmasından doğan kazançlar gelir vergisinden istisna tutulmaktadır.
16. Taşınmazlar ve pay senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan değer artış kazanlarının vergileme koşulları yeniden belirlenmektedir. Yapılmak istenen düzenlemeye göre, taşınmazlar ile pay senetlerinin, elden çıkarılmasından sağlanan kazançların;
- İki tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 40’ı,
- Üç tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 50’si,
- Dört tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 60’ı,
- Beş tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 75’i,
vergiden müstesnadır.
17. Tam mükellef kurumlara ait olup, Borsa İstanbul AŞ’de işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan pay senetlerinin, portföyünün sürekli olarak en az % 51’i Borsa İstanbul’da işlem gören pay senetlerinden oluşan yatırım fonlarının bir yıldan fazla süreyle elde tutulan katılma belgelerinin ilgili olduğu fona iadesi dışındaki yollarla elden çıkarılmasından elde edilen değer artış kazançları vergiden istisna tutulmaktadır.
18. Tasarıyla, tam mükellef anonim şirketlerde sahip olunan hisselerin halka arz edilmek suretiyle elden çıkarılmasında;
- İki tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 60’ı,
- Üç tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 70’i,
- Dört tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 80’i,
- Beş tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin % 90’ı,
vergiden müstesna tutulmaktadır.
19. Yukarıda sayılan değer artış kazançlarındaki istisnalara ek olarak, bir yılda elde edilen değer artış kazancının (menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkartılmasından elde edilen kazançlar hariç), gelir vergisi tarifesinin birinci gelir diliminde yer alan tutarlık kısmı (10.700 TL) gelir vergisinden müstesna tutulmaktadır.

Ücretlerin vergilemesi
20. Ücretlerde “asgari geçim indirimi”, “vergi indirimi” adı altında devam etmektedir. Sistemin esası değişmemekte, üçüncü çocuk için uygulanan indirim oranı % 5’den % 10’a çıkartılmakta, üçüncü çocuktan sonraki çocuklar için indirim olanağı verilmemektedir.
21. Şirket yönetim kurulu üyelerine, ortaklık payı ile orantılı olmaksızın ödenen kâr payları ücret olarak tanımlanmaktadır.
22. Bir işyerine bağlı olarak çalışanlara, yaptıkları hizmetler karşılığında üçüncü kişiler tarafından verilen para ve ayınlar ile sağlanan diğer menfaatler ücret olarak tanımlanmaktadır.
23. Sporcu ücretlerinin vergilemesi değiştirilmektedir. İlke olarak sporcuların vergilemesinde var olan, tutarına bakılmaksızın beyanname verilmemesine ilişkin ayrıcalık kaldırılmakta, amatör sporcuların desteklenmesi amacıyla, bunların ücretleri üzerindeki gelir vergisi yükü azaltılmaktadır. Düzenlemeye göre;
- Yüz ve daha az sayıda işçi çalıştıran işyerlerinde en fazla iki
- Yüzden fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en fazla dört
amatör sporcu için uygulanmak üzere, her yıl ulusal yarışmalara iştirak ettiklerinin belgelenmesi şartıyla amatör sporcu çalıştıranların, bu sporculara ödedikleri ücretlerin asgari ücretin iki katını aşmayan kısmının, vergi tarifesinin birinci gelir dilimine uygulanan oran ile çarpılmasıyla bulunan tutar, bunların ücreti üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilecektir.
24. İrtibat bürosu çalışanlarının ücretleri için uygulanan istisna devam etmektedir. İstisna mevcut düzenlemeden farklı olarak, Doğrudan Yabancı yatırımlar Kanunu’na atıf yapılarak, irtibat bürosu çalışanları ifadesi kullanılarak tanımlanmaktadır.
25. Çalışanlara pay senedi veya pay senedi alım hakkı verilerek ücret ödenmesi durumunda, ücretin elde etme tarihi yasayla düzenlenmektedir. Düzenlemeye göre çalışana;
- Pay senedi verilmesi durumunda pay senedinin hukuki ve ekonomik olarak tasarruf edilebilir olduğu tarihte,
- Pay senedi alım hakkı verilmesi durumunda bu hakkın fiilen kullanıldığı tarihte,
ücret geliri elde edilmiş sayılacaktır.
Telif kazançlarının vergilendirilmesi
26. Telif kazançları istisnasının esas olarak devamı öngörülmektedir. Bununla birlikte tasarıda;
- Bu kapsamda elde edilen hâsılatın vergi tarifesinin ücret gelirleri için geçerli olan dördüncü gelir diliminde yer alan tutarın iki katını aşması halinde, istisna hükmünün uygulanmayacağı,
- Elde edilen hâsılatın söz konusu eşiği aşması halinde tamamının beyan edileceği ve bu hâsılat nedeniyle yapılan kesintilerin tarifeye göre hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilebileceği,
- Telif kazancı elde edenlerin, istisnadan faydalanma durumlarına bakılmaksızın, Vergi Usul Kanunu’na göre defter tutma, belge düzenleme ve bildirimde bulunma ödevlerinden muaf tutulacakları,
hükmüne yer verilmiştir.
27. Telif kazançlarını beyan etmek zorunda olanların bu kazançlarının vergilendirilmesinde, isterlerse gerçek giderler yerine, hâsılatlarının % 25’i kadar götürü gider indirmelerine olanak sağlanmaktadır.
Genç girişimcilere vergi üç yıllık teşvik
28. Tasarıyla, genç girişimciler için vergi indirimi getirilmektedir. Düzenlemeye göre, ilk defa gelir vergisine tabi olan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmidokuz yaşını doldurmamış gerçek kişilerin, üç vergilendirme döneminde elde edecekleri kazançlarının asgari ücretin yıllık tutarına isabet eden kısmının, vergi tarifesinin ilk gelir dilimine uygulanan oran ile çarpılmasıyla bulunan tutar, bunların kazançları üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilecektir. Tasarıya göre vergi indiriminin uygulanması şu koşullara bağlıdır:
- Kendi işinde bilfiil çalışılması veya bulunulması.
- Faaliyete devam eden bir işletmenin eş ve üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından devralınmamış olması.
- Faaliyetin adi ortaklıklar ve şahıs şirketleri vasıtasıyla yürütülmesi halinde tüm ortakların bu maddedeki şartları taşıması.
- İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması.
- Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlenmemesi.
Korumalı işyeri indirimi
29. Tasarıyla, korumalı işyeri indirimi getirilmektedir. Yıllık beyannamede bildirilecek gelir veya kazançtan, Engelliler Hakkında Kanun’a göre kurulan korumalı işyerlerinde istihdam edilen engelli çalışanlar için diğer kişi ve kurumlarca karşılanan tutar dâhil yapılan ücret ödemelerinin yıllık brüt tutarının % 100'ü oranında korumalı işyeri indirimi sağlanmaktadır. İndirim, her bir engelli çalışan için azami beş yıl süreyle uygulanacak ve yıllık olarak indirilecek tutar, her bir engelli çalışan için asgari ücretin yıllık brüt tutarının % 150'sini aşamayacaktır.
Kreş ve anaokulu faaliyetine teşvik
30. Tasarıyla, münhasıran kreş ve anaokulu faaliyetinde bulunacak olan veya mevcut işletme içerisinde çalışanların çocuklarına bakım amacıyla kurulan kreş ve anaokuluna ilişkin kuruluş ve yapım giderlerinin % 100'ü oranında indirim olanağı getirilmektedir.
Ticari kazançtan indirilemeyecek giderler
31. Finansman gider kısıtlamasına ilişkin mevcut düzenleme korunmaktadır. Mevcut düzenlemede olduğu gibi, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının % 10'unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan kısmı gider kabul edilmeyecektir. Kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri tasarıda da bu uygulamanın kapsamı dışında tutulmaktadır.
32. Her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin kazançtan indirimi kabul edilmemektedir.
33. Teşebbüs sahibi veya serbest meslek erbabı tarafından işlenen suçlardan doğan tazminatların ticari kazançtan indirilemeyeceğine ilişkin kural, kusursuz sorumluluk halinde ödenen tazminatı kapsamayacak şekilde yeniden düzenlenmektedir.
34. Mevcut düzenlemede olduğu gibi, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, koşulların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar olarak tanımlanmaktadır. Mevcut düzenlemeden farklı olarak, maddede “Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında” ifadesine yer verilmemektedir. Bu yazım şeklinin, örtülü olarak aktarılan kazanç tutarının diğer kanunların uygulamasında da kâr payı olarak kabul edilmesi sonucunu doğurabileceği düşünülmektedir. Bu sonuç, özellikle KDV indirimi açısından önemlidir.
35. Benzer şekilde, mevcut düzenlemede olduğu gibi, örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz ve benzerleri, örtülü sermaye koşullarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kâr payı olarak tanımlanmakta, burada da “Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında” ifadesine yer verilmemektedir.
İhracatçılarda götürü gider uygulaması
36. İhracat, yurt dışında inşaat, onarım, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunanların, bu faaliyetlerden döviz olarak elde ettikleri hâsılatın binde beşi ile sınırlı olarak dikkate alabildikleri götürü gider, bu işlerle ilgili fiilen katlanılan ancak tevsik edilemeyen giderleriyle sınırlandırılmaktadır.
Dar mükelleflerde ihracat istisnası
37. İş merkezi Türkiye'de bulunmayanlardan, ihraç edilmek üzere Türkiye'de satın aldıkları malları Türkiye'de satmaksızın yabancı ülkelere gönderenlerin bu işlerden doğan kazançları için uygulanan ihracat istisnasının devamı öngörülmektedir.
Menkul sermaye iratlarının vergilendirilmesi
38. Mevcut Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 67. maddesinde yer alan, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının vergilendirilmesine ilişkin düzenleme kalıcı hale getirilerek aynen korunmaktadır.
Taşınmaz ve iştirak hissesi satışında istisna uygulaması
39. Kurumların en az iki yıl süre ile sahip oldukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazançların % 75’ini vergiden istisna tutan düzenleme değiştirilerek, kazancın istisna tutulacak kısmı elde tutma süresine bağlı olarak kademelendirilmektedir. Düzenlemeyle ayrıca, istisnanın ticari kazancını bilanço esasına göre tespit eden gerçek kişiler için de uygulanması öngörülmektedir.
Öngörülen düzenlemeye göre, ticari kazancını bilanço esasına göre tespit eden gerçek kişiler ile kurumların aktiflerindeki taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının,
- İki tam yıldan sonra satışından doğan kazançların % 40’ı,
- Üç tam yıldan sonra satışından doğan kazançların % 50’si,
- Dört tam yıldan sonra satışından doğan kazançların % 60’ı,
- Beş tam yıldan sonra satışından doğan kazançların % 75’i,
gelir vergisinden müstesna olacaktır.
40. Tasarının geçici maddesiyle, kurumların aktiflerine kayıtlı iktisadi kıymetlerden Kanun’un yayımı tarihi itibariyle iki yıl süreyle elde bulundurulmuş olanların, Kanun’un yayımı tarihinden sonra elden çıkarılmasında, yukarıda yer alan oranların yerine % 75 oranının uygulanması öngörülmüştür.
41. Uygulamada farklılık yaratmamakla birlikte, çeşitli şekillerde iktisap edilen hisse senetlerinin elde etme tarihi özel olarak düzenlenmektedir. Bu çerçevede Tasarıda;
- Bedelsiz olarak veya rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibarî değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihinin,
- Devir veya bölünme suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının satışında sürelerin hesabında, devir olunan veya bölünen kurumda geçen sürelerin,
dikkate alınması öngörülmektedir.
Yurt dışı kazanlarda iştirak ve şube kazançlarında istisna
42. Kurumların, yurt dışı iştirak kazançları, yurt dışı şube kazançları ve yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkartılmasından doğan kazançları, mevcut Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan koşullar çerçevesinde gelir vergisinden müstesna tutulmaktadır.
Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesi
43. Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesiyle ilgili olarak mevcut Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/A maddesinde yer alan hüküm, tasarıda aynen yer almaktadır. Düzenlemeyle, yabancı fonların, SPK tarafından verilen portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketler aracılığıyla, her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi, kredi ve benzeri finansal varlıklar ve kıymetli maden borsalarında yapılan emtia işlemlerinden elde ettikleri kazançları nedeniyle, maddede belirtilen şartlan birlikte gerçekleştirmesi halinde, portföy yöneticiliği yapanların; söz konusu fonlar için daimi temsilci, bunların işyerleri de bu fonların işyeri veya iş merkezi olarak sayılmayacağı hükme bağlanmaktadır. Bu kazançlar için beyanname verilmeyecek, diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dahil edilmeyecektir.
Zirai kazançların vergilendirilmesi
44. Gerçek usulde vergilendirilen ve işletme büyüklüğü ölçülerini en az % 50 oranında aşan çiftçi ve çiftçi sayılanların yanında çalışan işçilerin asgari ücrete tekabül eden ücretleri için vergi indirimi getirilmektedir. Düzenlemeye göre, bu tutar üzerinden hesaplanan gelir vergisi, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilecektir.
45. Zirai işletmeye dahil olan iktisadi kıymetler için farklı amortisman oranı öngörülmüştür. Tarımda kullanılan iktisadi kıymetlerin daha kısa sürede itfa edilebilmesi için, bu kıymetler için amortisman oranının iki katı esas alınarak hesaplanan amortismanlar gider yazılabilecektir.
Gelirin toplanması ve beyanı
46. Tam mükellef kurumlarda esas olarak gelirin toplanması ve beyan esasında bir değişiklik yapılmamaktadır. Yapılması öngörülen düzenlemede;
- Tam mükellef kurumların, kazançlarının tamamının yıllık beyanname ile bildirimi,
- Kooperatiflerin gelirlerinin münhasıran Türkiye'de kesinti suretiyle vergilendirilmiş taşınmaz kira gelirlerinden ibaret olması halinde, bu gelirler için beyanname verilmemesi,
öngörülmektedir.
47. Tam mükellef gerçek kişilerde gelirin toplanması ve beyanı esasları yeniden düzenlenmektedir. Yapılan düzenleme özetle;
- Bütün gelir unsurlarından, bir takvim yılı içinde elde edilen gelirler için ilke olarak yıllık beyanname verilmesini ve beyanı gereken gelirlerin yıllık beyannamede toplanmasını,
- Ticari kazanç sahipleri, gerçek usulde vergilendirilen zirai kazanç sahipleri ve serbest meslek erbabının, bu faaliyetlerden kazanç temin edilmemiş olsa da yıllık beyanname vermelerini,
- Gayrimenkul sermaye iradı, diğer kazanç ve iratlar, telif kazançları veya ücretlerden, gelir unsurları itibarıyla herhangi birinin, vergi tarifesinin dördüncü gelir diliminde ücret gelirleri için geçerli olan tutarın iki katını (188.000 TL) aşması halinde, maddede sayılanlar dışında kalan diğer gelirlerin tamamının bu gelirlerle birlikte, yıllık beyannamede toplanmasını,
- Aşağıda belirtilen gelirler için yıllık beyanname verilmemesini, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dâhil edilmemesini;
a) Gerçek usulde vergilendirilmeyen zirai kazançlar, emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketleri tarafından ödenen irat tutarları, bireysel emeklilik sisteminden ödenen irat tutarları ile kazanç ve iratların istisna hadleri içinde kalan kısmı
b) Türkiye'de kesinti suretiyle vergilendirilmiş tahvil ve bono faizleri, mevduat faizleri, repo gelirleri ile tasarının 62. maddesi kapsamında kesinti suretiyle vergilendirilmiş menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilen gelirler,
c) Vergi tarifesinin dördüncü gelir diliminde ücret gelirleri için geçerli olan tutarın iki katını (188.000 TL) aşmayan tek işverenden elde edilen ücretler,
d) Toplamı, vergi tarifesinin dördüncü gelir diliminde ücret gelirleri için geçerli olan tutarı (94.000 TL) aşmayan birden fazla işverenden alınan ücretler (Birden fazla işverenden alınan ücretlerde, birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamının 77 nci maddenin birinci fıkrasındaki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutan aşması halinde birinci işverenden alınan da dâhil ücretlerin tamamı beyan edilir.),
e) Bir takvim yılı içinde elde edilen ve toplamı 1.390 Türk Lirasını aşmayan, stopaja tabi olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları (Diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi gerekli olan durumlarda bu bent hükmü uygulanmaz.),
f) Yukarıda sayılan şartlan taşıyanlar dışındaki beyana dâhil edilmesi gereken gelirler toplamının, vergi tarifesinin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı (26.000 TL) aşmaması şartıyla, Türkiye'de kesinti suretiyle vergilendirilmiş birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları.
48. Tasarıda, dar mükellefiyette gelirin toplanması ve beyan esasları konusunda bir değişiklik bulunmamaktadır. Tasarıya göre, tamamı Türkiye'de kesinti suretiyle vergilendirilmiş olan; ücretler, serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar ile kazanç ve iratların istisna hadleri içinde kalan kısmı için beyanname verilmesi gerekmemektedir.
Eğitim ve sağlık harcamaları indirimi
49. Eğitim ve sağlık harcamalarının beyan edilen gelir veya kazançtan indirimi, vergi indirimi haline dönüştürülerek korunmaktadır. Düzenlemeye göre, mükellefin kendisi, eşi ve çocuklarına ilişkin olarak yapılan eğitim ve sağlık harcamalarının vergi tarifesinin ilk gelir dilimine uygulanan oran ile çarpılmasıyla bulunan tutar, hesaplanan vergiden mahsup edilecektir. İndirim tutarı, yıllık beyannamede bildirilen gelir ve kazancın indirime esas tutarının % 15'ini ve asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır. Yapılmak istenen düzenlemeyle, gelir tutarına bağlı olarak artan oranlı tarifenin sağladığı avantajın yok edilmek istendiği, bütün mükelleflere aynı oranda avantaj sağlandığı görülmektedir.
Yürürlük
50. Tasarının yürürlük maddesinde, Kanun’un 01.01.2014 tarihinden itibaren elde edilen kazanç ve gelirlere uygulanmak ve bu tarihten itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.
NOT:Yukarıda yapılan açıklamalar tamamen Kanun Tasarısı dikkate alınarak yapılmış olup, henüz yapılmış bir yasal düzenleme yoktur. Tasarının TBMM sürecinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler ve olası değişiklikler her aşamasında duyurulacaktır.