31 Ekim 2015 Cumartesi

KOLLEKTİF ŞİRKET ORTAKLARIN TASFİYE DÖNEMİNDE BEYANNAME VERMELERİ

Sayı: B.07.0.GEL.0.40/4052-34-10344
Tarih: 12/03/2004

T.C.
MALÎYE BAKANLIĞI
Gelirler Genel Müdürlüğü

İLGİ : .................... gün ve .................... sayılı yazınız.

İliniz .... Vergi Dairesi mükelleflerinden ...... hakkındaki ilgi yazınız ve eklerinin incelenmesinden, ödevlinin ortağı bulunduğu ..... Kollektif Şirketinin tasfiye işlemlerinin 8.3.1996 tarihinde sonuçlandığı, ancak 1.1.1996-8.3.1996 vergilendirme dönemine ilişkin gelir vergisi beyannamesinin verilmemesi üzerine Takdir Komisyonu kararına göre tarhiyat yapıldığı anlaşılmış olup, aşağıdaki açıklamaların yapılmasına gerek duyulmuştur.

Gelir Vergisi Kanununun 85'inci maddesinin üçüncü fıkrasında, tacirlerle serbest meslek erbabının ticari ve mesleki faaliyetlerinden kazanç temin etmemiş olsalar dahi, yıllık beyanname verecekleri, bu hükmün şirketlerin faaliyet ve tasfiye devrelerine şamil olmak üzere kollektif şirket ortakları ile komanditeler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.

Aynı Kanunun geçici .35'inci maddesinde de 1.1.1990-31.12.1999. tarihleri arasında gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari kazanç, sahipleri ile serbest meslek erbabının beyan ettikleri gelirin hayat standardı esasına göre belirlenen tutardan az olduğu takdirde bu esasa göre tespit edilen" tutar üzerinden vergilendirilecekleri hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 161'inci maddesinde işi bırakma vergiye tabi olmayı gerektiren muamelelerin tamamen durdurulması ve sona ermesi şeklinde tanımlanmış, 162'nci maddesinde ise tasfiye ve iflas hallerinde mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceği belirtilmiştir. Buna göre, tasfiye halinde bulunan şirket ortaklarının tasfiye sona erinceye kadar gelir vergisi beyannamelerini vermeleri gerekmektedir.

Hayat standardı esası normal ticari faaliyetlerine devam eden işletmeler için uygulanması gereken bir vergi güvenlik önlemi olup, tasfiye işlemlerinin söz konusu olduğu dönemde uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle tasfiye halinde bulunan şirket ortaklarının vergilendirilmesinde ortaklık kazanç payı olarak beyan ettikleri gelir esas alınacak olup, bu dönemler için hayat standardı esası uygulanmayacaktır.

Ancak, şirketin tasfiye döneminde tasfiye işlemlerinin dışında ticari faaliyetine de devam ettiğinin tespiti halinde hayat standardı esası uygulamasına devam olunacağı açıktır.

Konuya ilişkin açıklamalar 16.12.1997 tarih ve 23202 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 205 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde yapılmıştır.

Bilgi edinilmesini, mükellefin durumunun yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde yeniden değerlendirilerek düzeltme zamanaşımı hükümleri de gözönünde bulundurularak gereğinin yapılmasını ve sonucundan ödevliye bilgi verilmesini rica ederim.

30 Ekim 2015 Cuma

ANONİM ŞİRKET ORTAKLARININ KAMU ALACAKLARINDAN SORUMLULUĞU

Özet
ANONİM ŞİRKETLERDE, ŞİRKETTEN TAHSİL EDİLEMEYEN KAMU BORÇLARINDAN, ŞİRKETİN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN TAMAMI KANUNİ TEMSİLCİ SIFATIYLA VE MÜTESELSİLEN SORUMLUDUR.

ANCAK, ANA SÖZLEŞMEYE HÜKÜM KONULARAK ŞİRKETİN KANUNİ TEMSİL YETKİSİ, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNDEN BİRİNE VEYA BİRKAÇINA VERİLİP, DİĞER YÖNETİM KURULU ÜYELERİ SORUMLULUKTAN KURTULABİLMEKTEDİR.

MAHKEMECE, ÖNCELİKLE ORTAKLARIN YÖNETİM KURULU ÜYESİ OLUP OLMADIKLARI VE YÖNETİCİ OLANLARIN GÖREV SÜRELERİNİN NE OLDUĞU, DAVA KONUSU KAMU ALACAĞININ BU SÜRELERE KARŞILIK GELEN MİKTARININ ARAŞTIRILMASINDAN SONRA DEĞERLENDİRİLEREK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.

ÖLÜ DAVALI ALEYHİNE HÜKÜM KURULAMAZ. TARAFLARDAN BİRİSİNİN ÖLÜMÜ İLE MİRASÇILARI DAVADA O TARAFIN YERİNİ ALIR. HÜKÜM DE ÖLEN TARAF ADINA DEĞİL, ONUN MİRASÇILARI ADINA VERİLİR.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
2011/4753 E.N , 2011/7389 K.N.

İçtihat Metni
Taraflar arasında görülen davada (Tokat İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi)’nce verilen 07.04.2008 tarih ve 2003/507-2008/90 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar E.H….. ve S….. vekili ve duruşmasız olarak A…., Z……., C….., M….. vekilleri tarafından is-tenmiş olmakla, temyiz dilekçelerinin süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalıların dava dışı T… Ö… U… Gıda A.Ş. ortakları olduğunu, müvekkilinin 30.09.2000 tarihinde hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ancak bu hususun ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmediğini, şirketin fiilen faaliyetini 2001 yılı Mart ayında sona erdirdiği halde infisah işlemlerinin yapılmadığını, vergi dairesine ve SSK’ya olan borçlarının 506 sayılı Kanun’un 80/son ve 213 sayılı Kanun’un 10. maddeleri uyarınca müvekkilinden tahsil edildiğini ileri sürerek, şimdilik (36.349.530.000) TL’nin temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava et-miştir.
Bir kısım davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının 30.09.2000 tarihine kadar SSK’ya ve vergi dairesine payına düşen borcundan fazla olarak toplam (71.509,53) YTL tutarında ödemede bulunduğu, davacı ve davalıların anılan şirketin ortağı oldukları, taleple bağlı kalındığı gerekçesiyle davanın kabulüne, (36.349,53) YTL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalılar ..temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı tarafından ödenen dava dışı T… Ö… U… Gıda A.Ş.’nin SSK ve vergi borçlarının, kamu alacağının sorumlusu bulunan davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gereklidir (6183 SK m. 75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel kişinin türüne göre değişmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerde kanuni temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin müdürü, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisidir.
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin mal varlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir (6183 SK m. 35).
Anonim şirketlerde ise böyle bir özel düzenleme yapılmadığından, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, TTK’nın 317. maddesi uyarınca şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı, kanuni temsilci sıfatıyla ve müteselsilen sorumludur. Ancak TTK’nın 319. maddesine göre ana sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya birkaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri sorumluluktan kurtulabilmektedir. Böyle bir durumda kamu alacaklarından da sadece anılan yönetim kurulu üyeleri, kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen sorumlu tutulacaklardır. Yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların ise kamu alacaklarından dolayı sorumlulukları bulunmamaktadır.
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan, anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir.
Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK m. 10). Dolayısıyla yukarıda belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Bu aşamada kanuni temsilcilerin ödedikleri kamu alacağını, asıl mükellef olan temsil edilenden değil de diğer sorumlulardan talep etmelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün ise rücu oranının ne olacağı konusu incelenmelidir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bu-lunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup bu payı haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.
Anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilerin kamu alacağından müteselsilen sorumluluğunun sadece ilgili kamu idaresine karşı olacağı açıktır. Buna karşılık kamu alacağını ödeyen bir yönetici, diğer yöneticilere, ana sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ancak mütesaviyen rücu edebilecektir. Diğer bir deyişle aksi kararlaştırılmamışsa iç ilişkide anılan temsilciler birbirlerine karşı kamu alacaklarından dolayı eşit oranda sorumludur.
Somut uyuşmazlıkta ise dosyaya sunulan belgelerden davacının ve davalıların yönetim kurulu üyesi olup olmadıkları anlaşılamadığı gibi yönetim kurulu üyesi olanların görev sürelerinin ne olduğu da mahkemece incelenmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, öncelikle tarafların yönetim kurulu üyesi olup olmadığının ve yönetici olanların görev sürelerinin ne olduğunun, daha sonra da dava konusu kamu alacağının bu sürelere karşılık gelen miktarının araştırılması ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan şekilde incelenip değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle davalılar A…., Z……., E.H….. ile S….. vekilleri ve davalı C….. mirasçıları M…., F…., F…., M……, V….., M…. ve M.A….. ile davalı M….. yararına bozulması gerekmiştir.
2- Ayrıca, dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden davalılardan C…..in 07.04.2008 karar tarihinden önce, 11.09.2005 tarihinde öldüğü ve mahkemece C….. vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı aleyhine hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Oysa gerçek kişilerin medeni haklardan yararlanma ehliyeti ölümle sona erer (MK 28) (Eski MK 27/1 m.). Bu durumda ölen kişi ile vekili arasındaki vekalet ilişkisi son bulacağı gibi, ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti de sona erer. Davanın taraflarından birisinin ölümü ile mirasçıları davada o tarafın yerini alırlar. Yani ölüm anından itibaren davanın tarafı artık mirasçılardır. Bu nedenle hüküm de ölen taraf adına değil, onun mirasçıları adına verilir.
O halde mahkemece ölmekle hukuksal kişiliğini yitiren davalı C…..in vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı hakkında hüküm kurulması da doğru olmamış, kamu düzenine ilişkin usul hükümlerine dair bu aykırılık da kararın bozulmasını gerektirmiştir.

S o n u ç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar A…., Z……., E.H….. ile S….. vekilleri ve davalı C….. mirasçıları M…., F…., F…., M….., V…., M…. ve M.A….. ile davalı M…..’in, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı C….. mirasçıları M….., F…., F…., M….., V….., M…. ve M.A…..’in temyiz itirazlarının kabulü ile kararın mümeyyiz davalılar yararına (BOZULMASINA), ödedikleri temyiz peşin harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 14.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ba-Bs Bildirim formlarında geç gelen faturanın ne zaman bildirileceği ve indirim konusu yapılacağı.

T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü
Sayı:B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-2161
Tarih:19/07/2012
Konu:Ba-Bs Bildirim formlarında geç gelen faturanın ne zaman bildirileceği ve indirim konusu yapılacağı.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Ba-Bs bildirim formlarında geç gelen faturaların ne zaman bildirileceği ve indirim konusu yapılacağı sorulmaktadır.
I-VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde; faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere, emtiayı satan veya iş iyapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu belirtilmiş, aynı Kanunun 231 nci maddesinin 5 inci bendinde de faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içinde düzenlenmeyen faturanın hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 04.02.2010 tarihinde yayımlanmış olan 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had ve usuller yeniden belirlenmiş olup, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışlarının, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışlarının ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs) ile bildirileceği, mükelleflerin söz konusu bildirim formlarını mal ve/veya hizmet alış/satışlarının aylık dönemler itibariyle bildirmesi gerektiği, mal ve/veya hizmet alış/satışlarının ildirilecekleri aylık dönemlerin, bunlara ilişkin belgelerin düzenlenme tarihi dikkate alınarak belirleneceği açıklanmıştır.
Bu açıklamalar çerçevesinde; işlem yaptığınız firmalardan tarafınıza geç gelen faturaların Ba Formunda bildirilmesinde, belge düzenlenme tarihinin dikkate alınması gerekmektedir.
II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
- 1/1 inci maddesinde, Türkiye'de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyetleri çerçevesindeki teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu,
- 10 uncu maddesinde, vergiyi doğuran olayın, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile; malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi ile meydana geldiği,
- 29 uncu maddesinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV den bu kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura veya benzeri vesikalarda gösterilen KDV yi indirebilecekleri; indirim hakkının ise, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılacağı,
- 34/1 inci maddesinde ise, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV nin, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanunî defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği,
hükümleri yer almaktadır.
Buna göre, Ba- Bs formlarında işlem yaptığınız firmalardan geç gelen faturalara ait KDV nin takvim yılı aşılmamak şartıyla kanuni defterlere kaydedildiği dönemde genel hükümlere göre indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

İflas ertelemesi talep eden kiracılardan tahsil edilemeyen kiralar ile ortak giderler için fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği

Sayı: B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.10-627Tarih: 20/02/2012

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü
Konu:İflas ertelemesi talep eden kiracılardan tahsil edilemeyen kiralar ile ortak giderler için fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği
İlgide kayıtlı özelge talep formlarınız ile, firmanızın işletmekte olduğu alışveriş merkezinde bulunan kiracılarından bazılarının iflas erteleme kararı aldıkları, ancak, kiracıların mali durumlarının iyi olmaması nedeniyle bunlara düzenlenen kira ve ortak gider faturalarının tahsil edilemediği, tahsil edilemeyen faturaların kurum kazancına dahil edilerek vergilendirildiği belirtilerek, tahsilat yapılamayan kiracılara yönelik olarak iflas ertelemesi süresince tahsil edilmeyen kiralar ve ortak giderler için fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği konusunda görüş talep edilmektedir.
I- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN
2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun "Erteleme Tedbirleri" başlıklı, 179/a maddesi ile iflasın ertelenmesine karar veren mahkemenin, şirketin veya kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli her türlü tedbiri iyileştirme projesini de göz önünde tutarak alacağı, mahkemenin erteleme kararı ile birlikte kayyım atanmasına karar vereceği, mahkemenin, yönetim organının yetkilerini tümüyle elinden alıp kayyıma verebileceği gibi yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılmakla da yetinebileceği, iflasın ertelenmesi kararında kayyımın görev ve yetkilerinin ayrıntılı olarak gösterileceği, mahkemenin erteleme kararının hüküm fıkrasını 166 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edeceği ve gerekli bildirimleri yapacağı;
Aynı Kanunun "Erteleme Kararının Etkileri" başlıklı 179/b (Ek: 17/7/2003-4949/50 md) maddesi ile de, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takibin yapılamayacağı ve evvelce başlamış takiplerin duracağı; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetlerin işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
İflasın ertelenmesi, pasifleri aktiflerinden fazla olan, diğer bir deyişle borca batık durumda olan bir işletmenin belli koşullarla geçici olarak iflasına karar verilmesini önlemek, diğer bir deyişle iflas kararı verilmesini gerektiren borca batıklığı ortadan kaldırmak, firma durumunun ıslahı ve varlığını ve faaliyetini sürdürmesini sağlamak amacıyla getirilmiş bir müessesedir. İflasın ertelenmesi bir haktır, görev ya da sorumluluk değildir.
İflasın ertelenmesi kurumunun temel amacı, mali durumu bozulmuş ve iflası istenmiş olan bir sermaye şirketinin mali durumunun düzelmesi olasılığı bulunuyorsa gerekli tedbirleri alarak şirkete toparlanma ve yeniden üretim ve istihdam yaratma imkânı vermektir. Süreç sırasında iyileştirme projesine uygun olarak ticari faaliyete devam edilmektedir. Süreç sonunda başarıya ulaşılabilir, ödemeler yapılabilir ve ticari hayata devam edilebilir. Ya da başarı sağlanamayarak iflas ya da konkordato sürecine de gidilebilir.
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Vergiyi doğuran olay" başlıklı 19 uncu maddesinde; "Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar. Vergi alacağı mükellef bakımından vergi borcunu teşkil eder." hükümlerine yer verilmiştir.
Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olup, anılan Kanunun 231/5 inci maddesinde, faturanın mal teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Vergi Usul Kanunu'nun 232 nci maddesi hükmüne göre; birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlarda fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler. Bu sayılanlar dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tesbit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin 2011 yılı için 700.-TL yi geçmesi veya bedeli 700.-TL den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.
"Şüpheli Alacaklar" hususundaki hükümlere ise Vergi Usul Kanunu'nun 323 üncü maddesinde yer verilmiş olup, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılır.
Buna göre, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına imkân bulunmamaktadır.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, kiralama şeklindeki hizmet ifalarında vergiyi doğuran olay hizmetin yapılması ile meydana gelmekte, herhangi bir sebeple kira bedellerinin eksik tahsil edilmesi veya hiç tahsil edilememesi faturanın düzenlenmesine engel teşkil etmemektedir. Dolayısıyla, her ayın bitiminden itibaren o aya ait kiralama hizmeti için takip eden yedi gün içinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, firmanızın, iflası ertelenen kiracılarından tahsil edemediği kiralar için mahkeme tarafından iflasın ertelenmesine ilişkin kararın verildiği yılda şüpheli alacak karşılığı ayırması mümkün olup, iflası ertelenen kiracıların daha sonra iflas veya iflastan kurtulma halleri söz konusu olur ise ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarlarının tahsil edildikleri dönemde kâr/zarar hesabına intikal ettirileceği tabiidir.
II- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrasıyla kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safı kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safı kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın tarifinin yapıldığı 37 nci maddesinde her türlü ticari ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış ve ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmış olup, aynı Kanunun bilanço esasında ticari kazancın tespiti ile ilgili 38 inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce; işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun 70 inci maddesinde, binaların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu ancak, binaların ticarî veya zirai bir işletmeye dahil bulunması halinde bunların iratlarının, ticarî veya zirai kazancın tespitine ilişkin hükümlere göre hesaplanacağı hükmüne yer verilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 162 nci maddesinde, tasfiye ve iflas hallerinde, mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceği hüküm altına alınmış olup; aynı Kanunun 341 inci maddesinde ise, vergi ziyamın, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade ettiği hükmüne yer verilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu ile İcra İflas Kanunu uyarınca iflas ertelemesi, borca batık sermaye şirketlerinin Mahkemeye sunulan inandırıcı İyileştirme Projesi çerçevesinde Mahkeme tarafından atanacak bir kayyum nezaretinde ve belli süre içerisinde mali durumlarının düzeltilerek iflastan kurtulmaları için öngörülen hukuki bir müessesedir.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesi, gelir veya giderin tahsil edildikleri ve ödendikleri döneme bakılmaksızın miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olmasını ifade eder. Bu esas dikkate alındığında bir gelir unsurunun, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise, her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Bu ilke uyarınca gelir ve giderlerin ilgili oldukları dönemde kaydedilmesi gerekir.
Buna göre, ticari kazancın tespitinde tahakkuk ilkesi esas olduğundan fatura tanziminde faturada belirtilen tutarın tahsil edilip edilemeyeceği hususu gelirin elde edilmesi açısından önem arz etmemektedir. Hakkında iflas ertelemesi kararı alınmış mükelleflerin hukuken diğer mükelleflerden herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, iflas erteleme kararı alınmış mükelleflere yönelik fatura düzenlenip düzenlenmeyeceğinin bu mükelleflerin iflas erteleme süresinin sonundaki mali durumlarının nasıl olacağı hususu dikkate alınarak süreç sonuna bırakılması mümkün bulunmamakta olup, fatura düzenlenmesinin sürecin sonuna bırakılması halinde verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesine veya eksik tahakkuk ettirilmesine dolayısıyla vergi ziyaına sebebiyet verileceği aşikardır.
Dolayısıyla, şirketiniz tarafından işletilmekte olan alışveriş merkezinde bulunan hakkında iflas ertelemesi kararı alınmış kiracılara yönelik düzenlenecek kira ve ortak gider faturalarının tahsil edilip edilemeyeceği hususu dikkate alınmaksızın düzenlenmesi gerekmekte olup, bu faturaların düzenlendiği tarihte gelir mahiyet ve tutar olarak kesinleşmiş olacağından, söz konusu kiralama ile ortak gider masraflarına ilişkin faturaların düzenlendiği tarihte fatura tutarlarının gelir olarak kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.
III- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;
- 1/1 inci maddesinde, Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin;
- 1/3-f maddesinde, Gelir Vergisi Kanunu'nun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinin KDV'ye tabi olduğu;
- 4 üncü maddesinde, hizmetin teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği;
- 10 uncu maddesinde, vergiyi doğuran olayın, (a) fıkrasında, malın teslimi veya hizmetin yapılması, (b) fıkrasında, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi, (c) fıkrasında da, kısım kısım mal teslimi ve hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması anında doğacağı;
- 20/1 inci maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu;
- 20/2 nci maddesinde, bedel deyiminin malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği;
hükümleri yer almaktadır.
Buna göre, kısım kısım hizmet yapılması halinde her bir kısım hizmetin ifası ile KDV açısından vergiyi doğuran olay meydana geleceğinden, firmanızın aylık kiralama hizmeti ve ortak giderlerinin aktarılmasına ilişkin KDV hesaplanarak bu döneme ilişkin KDV beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir. Bu işlemlere ait bedelin tahsil edilememesi özel hukuk kuralları çerçevesinde çözülmesi gereken bir husus olup, alacağın şüpheli alacak durumunda olması halinde bu alacağa ilişkin KDV için Vergi Usul Kanununun alacaklarda amortisman hükümleri çerçevesinde karşılık ayrılabilecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

29 Ekim 2015 Perşembe

2016 YILI DEFTER TASDİKLERİ VE E-DEFTER

2016 defter tasdikleri ve elektronik Defter
-2016’da E-deftere geçenler hangi defterleri Notere onaylatacak? 
-2016 Yılı Defter Açılış Tasdikleri ve süreleri
-2015 Yılı Defter Kapanış Tasdikleri ne zaman yapılacak
-2016 Yılında Kim hangi defterleri tutacak? İşte ayrıntılar; 
2016 Yılı Defter Açılış Tasdikleri ve 2015 Yılı Defter Kapanış Tasdikleri
Bilindiği gibi, TTK’ nın 64-67 ve VUK’182-225 maddeleri uyarınca tasdike tabi yasal defterlerin açılış tasdikinin kullanılmayan başlamadan önce (Aralık ayı içinde), kapanışların ise hesap döneminin kapanmasından itibaren Yevmiye Defterinin 6. ay sonuna kadar; Yönetim Kurulu Karar Defterinin 1. Ay sonuna kadar “ Görülmüştür” şeklinde Notere tasdiki gerekmektedir.
Dolayısıyla HEM MALİ HEM DE HUKUKİ OLARAK muhtemel ihtilafların önlenmesi amacıyla bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiği muhakkaktır. muhasebedr.com
Keza, 1 Sıra Numaralı Elektronik Defter Genel Tebliği hükümleri ve 421 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında elektronik defter tutma zorunluluğu bulunan mükelleflerden;
Elektronik defter uygulamasına 2015 Aralık ayı içerisinde başvuranların 1/1/2016tarihinden itibaren elektronik defter tutmaya başlamaları gerekmektedir.
Dolayısıyla mükelleflerin en geç Aralık ayı içerisinde e-Defter uygulamasına başvurmaları ve 01/01/2016 tarihi itibariyle e-deftere geçiş yapmaları, zorunludur.
e-Defter uygulamasına geçmek zorunda olan mükellefler, zorunluluklarının başladığı tarihten itibaren Yevmiye Defterlerini ve Defteri Kebirlerini e-Defter olarak tutmakzorundadırlar.
Söz konusu defterlerin e-defter yerine kağıt ortamında tutulması imkanı bulunmamaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde e-defter tutmak zorunda olan mükelleflerin zorunluluklarının başladığı tarihten itibaren vergisel ve hukuki anlamda sıkıntıya düşmemeleri ve cezai işlemlere maruz kalmamaları adına e-Deftere geçiş başvurularını zamanında yapmaları büyük önem arz etmektedir
Detaylı bilgi aşağıdaki gibidir.
Tutulacak Defterler :
a) Anonim Şirketlerin Tutacakları Defterler
-Yevmiye Defteri, (E-DEFTER TUTANLAR HARİÇ)
-Defter-i Kebir, (E-DEFTER TUTANLAR HARİÇ)
-Envanter Defteri,
-Pay Defteri, (yeterli yaprak varsa gerek yok)
-Yönetim Kurulu Karar Defteri,
-Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri. (yeterli yaprak varsa gerek yok)
b) Limited Şirketlerin Tutacakları Defterler
-Yevmiye Defteri, (E-DEFTER TUTANLAR HARİÇ)
-Defter-i Kebir, (E-DEFTER TUTANLAR HARİÇ)
-Envanter Defteri,
-Pay Defteri, (yeterli yaprak varsa gerek yok)
-Müdürler Kurulu Karar Defteri, Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri ayrı ayrı ya da birlikte tek defter olarak da tutulabilir. (yeterli yaprak varsa ve birlikte tutuluyorsa gerek yok )
c) 1. Sınıf Tacirler
-Yevmiye Defteri,
-Defter-i Kebir,
-Envanter Defteri,
-Diğerleri;
-Eskiden olduğu gibi ;
* İşletme defteri,
* Serbest meslek defteri,
tasdik ettireceklerdir.
Aşağıdaki tabloda defter tasdik zamanları yer almaktadır.
Muhasebeyle İlgili OlanDefterlerAçılış Onay ZamanıGelecek Yıllar Açılış OnayıKapanış Onay Zamanı
Yevmiye DefteriKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiDefterlerin kullanılacağı faaliyet döneminden önceki ay sonuna kadar noter tasdiki(muhasebedoktoru.com)İzleyen faaliyet döneminin ALTINCI ayının sonuna kadar
Defter-i KebirKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiDefterlerin kullanılacağı faaliyet döneminden önceki ay sonuna kadar noter tasdikiYok
Envanter DefteriKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiDefterlerin kullanılacağı faaliyet döneminden önceki ay sonuna kadar noter tasdikiYok
Diğer DefterlerAçılış Onay ZamanıGelecek Yıllar Açılış OnayıKapanış Onay Zamanı
Yönetim Kurulu Karar DefteriKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiDefterlerin kullanılacağı faaliyet döneminden önceki ay sonuna kadar noter tasdikiİzleyen faaliyet döneminin Birinciayının sonuna kadar
Pay DefteriKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiYeterli yaprakları bulunmak kaydıyla izleyen faaliyet dönemlerinde açılış onayları yaptırılmaksızın kullanılabilecektirYok
Genel Kurul Top. ve Müzakere Defteri –Müdürler Kurulu Karar DefteriKuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tasdikiYok
(KAYNAK: OrtaklarYMM.com)
– 2015 yılı defter sayfaları kontrol edilerek eksik varsa ek defter tasdikinin yapılması gerektiği ayrıca hatırlatılır.
– Elektronik defter uygulamasına başvuru yapacak mükellefler, başvuru formunu doldurmak için www.edefter.gov.tr İnternet adresinde yayımlanan “e-Defter Uygulaması Elektronik Başvuru Rehberi” nden yararlanabilirler.

ŞİRKET HİSSESİ SATIŞINDA KDV VAR MI, YOK MU. NURİ AMCA’NIN HİSSE SATIŞI


Nuri Amca ya da Zehra Teyze, ortağı olduğu limited şirketin hissesini sattığında KDV yok.
Anonim şirket ortağı Hulusi Bey, ortağı olduğu anonim şirketteki hissesini sattığında, şirketin hisse senedi ya da geçici ilmühaberi olmasa dahi, bu satış KDV’ye tabi değil.
Emekli Rıza Amca’nın borsada hisse senedi alım-satımı da KDV’ye tabi değil.

ŞİRKETLERİN DURUMU

Şirketlere gelince, olay değişiyor. Duruma göre KDV var, duruma göre yok.

1- Hisse Senedi ya da İlmühaberle Satış:

Bir şirket, başka bir anonim şirketin hisse senedine ya da geçici ilmühaberine sahip ise, bunları satışı ya da devri veya başka bir şekilde elden çıkarması KDV’ye tabi değil. Bu durum KDV kanunu Md. 17/4-g’de açıkça belirtiliyor. Geçici ilmühaber Türk Ticaret Kanunu’nun
411. maddesine göre hisse senedi kabul ediliyor. Ayrıca 232 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği, Maliye Bakanlığı Özelgeleri ve Yargı Kararları da bu yönde... Geçici ilmühaberle yapılan satışın KDV’den müstesna olduğu 1 No.lu KDV Tebliği’nde de belirtiliyor (Bkz. VI/F-4/f bölümü). Dolayısıyla, olayın bu yönü çok net.

2- Hisse Satışı 
Bir şirket, bir başka şirkete hissedar olabiliyor.
Örneğin; bir limited şirketin belli bir hissesine sahip yani ortağı olabiliyor.
Aynı şekilde (hisse senedi veya geçici ilmühaber bastırmamış) bir anonim şirketin belli bir hissesine sahip yani ortağı olabiliyorlar.
İştirak edilen anonim şirketin hisse senedi ya da ilmühaberi bastırılmadığı durumlarda, edinme tarihinden itibaren
iki yıl içinde elden çıkartılan hisse, yüzde 18 KDV’ye tabi. Limited şirket ya da başka bir şirkete ait hissenin (iştirakin) edinme tarihinden itibaren
iki yıl içinde elden çıkartılması da yine yüzde 18 KDV’ye tabi
(KDVK Md. 17/4-r).

HİSSE SENEDİ VE İŞTİRAK HİSSESİ

KDV Yasasını dikkatle incelediğimizde, Madde 17/4-g’de “hisse senedi” ile ilgili ÖZEL BİR HÜKMÜN yer aldığı, Madde 17/4-r’de ise “iştirak hisseleri” ile ilgili GENEL BİR HÜKMÜN bulunduğu fark ediliyor.

İştirak hisseleri, hisse senetlerini de kapsayan genel bir deyim. Ancak özel bir hükümle hisse senetlerinin KDV’den müstesna olduğu yasada belirtilmiş. Bu duruma göre, hisse senetleri dışındaki iştirak hisselerinin (örneğin; limited şirketlere ait ortaklık payı, eshamlı komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları, iş ortaklıkları, adi ortaklıklara ait ortaklık payları, anonim şirketlerin hisse senedi ya da ilmühabere bağlanmamış ortaklık paylarının) 2 yıl içinde elden çıkartılması KDV’ye tabi olacak, hisse senetlerinin elden çıkartılması ise elde tutulma süresine bakılmaksızın, KDV’den müstesna tutulacak.

Maliye’nin muhasebe uygulama tebliği de ‘Hisse senetleri ile iştirakler aynı’ diyor
EVET... Bunu da yine Maliye Bakanlığı açıklıyor.

Muhasebe işlemlerinde uyulması gereken esasları ve defterlere yapılacak kayıtları da tanımlayan ve Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan “1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği”nin ilgili bölümü aşağıdaki gibi:

“242 İştirakler Hesabı : İşletmelerin doğrudan veya dolaylı olarak diğer şirketlerin yönetimine ve ortaklık politikalarının belirlenmesine katılmak üzere edindiği, hisse senetleri veya ortaklık paylarının izlendiği hesaptır.

242 İştirakler Hesabının İşleyişi: İştirak için sermaye taahhüdünde bulunulduğunda veya hisse senedi edinildiğinde, hesaba borç kaydedilirken, elden çıkarmalarda alacak kaydedilir.”

Görüldüğü gibi ilgili Kanunlar, Maliye Bakanlığı’nın genel tebliğleri ve özelgeleri hisse senedi teslimi olayını (süre sınırlaması olmadan) KDV’den müstesna tutuyor. “Efendim, hisse senedi başka iştirak başka” iddiasında bulunanlara da “İştirak kavramı ve hisse senedi iki ayrı olay değildir. İştirak kavramının içinde hisse senedi de vardır. Ancak özel bir hükümle hisse senedi teslimi KDV’den müstesna, diğerlerinde ise KDV istisnası yönünden 2 yıllık süre var” diye açıklama yapılıyor.
İşin doğrusu, ortada yasa hükmü, yasayı açıklayan Maliye Bakanlığı tebliğleri ve özelgeler varken ve bunların tamamında da aynı yönde açıklama yapılırken, aksine yoruma itibar etmek mümkün değil.
Hisse senedi ve iştirak hissesi aynı kavram

Bunu ben söylemiyorum. Maliye Bakanlığı’nın Resmi Gazete’de yayımlanan açıklamasında yazıyor. Maliye Bakanlığı’nın 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne göre; “iştirak hissesi” deyimi, “hisse senetleri” ve “ortaklık paylarını” ifade etmektedir.

Başka bir anlatımla, iştirak hissesi kavramı, hisse senetlerini de içeren bir üst kavram niteliğinde.
Hisse senedinin KDV’den müstesna tutulması, KDV yasası ilk çıktığından bu yana uygulanmaktadır (Md. 17/4-g). Hisse senedi dışındaki ortaklık paylarını da kapsayan “iştirak hisseleri” ise KDV Yasası’na sonradan eklenmiştir (Md. 17/4-r).

Bu iki düzenlemeye ayrı ayrı baktığımızda; iştirakleri ifade eden hisse senetlerinin elden çıkartılması, kayıtsız şartsız KDV’den müstesna (17/4-g). Hisse senedi ile temsil edilmeyen iştiraklerle ilgili (r) bendinde ise “kurumun aktifinde en az iki tam yıl bulundurma süresi” gerçekleşmeyen yani koşulların sağlanamadığı elden çıkarma olaylarında, KDV uygulanmaktadır.

Maliye Bakanlığı da ‘KDV yok’ diyor
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, bu konuyla ilgili bir özelgesinde de;

“İki yıldan daha az süre aktifte bulundurulan başka bir anonim şirkete ait hisse senetlerinin teslimi şeklinde gerçekleşen işlemler KDV Kanunu’nun 17/4-g maddesi uyarınca, KDV’den müstesnadır” şeklindeki açıklaması da iki yıldan daha az aktifte bulundurulan iştirak hissesini temsil eden hisse senetlerinin, KDV’den müstesna olacağını, net olarak belirtmektedir.

(Maliye Bakanlığı GİB Özelgesi, 27.11.2006 Tarih ve 093508 sayılı. Tam metni için Bkz. Prof.Dr.Şükrü KIZILOT, Danıştay Kararları ve Özelgeler,
Cilt:8, Ankara, 2008, s.1168-1169).

Yukarıda belirtilen özelgenin verildiği tarihte, KDV Kanunu Madde 17/4-r maddesi de yürürlükte idi. Ancak Maliye Bakanlığı özelgesinde, hisse devri işlemi hisse senetlerinin teslimi şeklinde gerçekleştiği için bu satışta KDV Kanunu’nun 17/4-r değil, 17/4-g maddesinde yer alan özel düzenlemenin uygulanmasını esas almıştır.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse; KDV Kanunu’nun 17/4-g maddesinde, hisse senedi teslimleri hiçbir ön şart ve koşul aranmaksızın, KDV’den müstesna tutulmuştur. Hisse senedinin edinme şekli, elde tutulma süresi ve edinme amacı dikkate alınmamış, sadece ortaklık payının hisse senedi ile temsil edilmesi yeterli sayılmıştır.

Maliye Bakanlığı’nın yukarıda örneği verilen özelgesinde olduğu gibi, görüş ve uygulamaları bu yöndedir. Kuşkusuz, şirketlerin uygulamaları da.

28 Ekim 2015 Çarşamba

SAHTE FATURA KULLANAN MÜKELLEFE VERGİ TEKNİĞİ RAPORU TEBLİĞ EDİLMESİ GEREKİR

GÖRÜŞÜM:mükellef sahte fatura kullansa dahi tebliğ edilmesi gereken " vergi tekniği raporu" ayrıca mükellefe tebliği edilmesi gerekir .anayasanın 36 maddesinde"hak arama hürriyeti " kısıtlandığından vede vergi usul kanumuzun 5 maddesi gereği "vergi mahremiyetinden "söz edilemiyeceğinden mükellefin öğrenme ve savunma hakları elinden alınamaz...




BU MAHKEME KARARLARINI ODALARIMIZDAKİ YÖNETİCELERİN GÖZÜNE SOKMAK GEREKİYOR... SMMM ARKADAŞLARMIZ İÇİN HAZIRLANAN VERGİ DENETMEN RAPORU AYNEN KOMİSYON GELİRİ OLARAK KABUL EDİLİP SMMM VE MÜKELLEF HAKKINDA ODALARA VE CUMHURUYET SAVÇILIKLARINA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORLAR ....VE SONUÇ BAZI GERİ ZEKALI DİSİPLİN KURULU ÜYELERİ ARKADAŞLARIMIZI BİR SENE MESLEKTEN MEN CEZASI VEREBİLİYORLAR.....ONDAN SONRA AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI OLUYOR.TÜM SMMM ARKADAŞLAR BU KARARI KOPYALARAK MASA ÜSTÜNDE TUTMALILAR VE HAFTADA BİR DEFA OLSUN OKUMALARINI TAVSİYE EDERİM .....
SMMM Kemal KAYAOĞLU


Özet : Davacı şirketin bir kısım hasılatını kayıt ve beyan dışı bıraktığı ve sahte veya muhteviyatı itibarıyla YANILTICI BELGE düzenlemek suretiyle komisyon geliri elde ettiği yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak Mart ila Aralık 2010 dönemi için salınan katma değer vergisiyle tekerrür hükümleri dikkate alınarak kesilen vergi ziyai cezası davaya konu yapılmıştır.
DANIŞTAY Vergi Dava Daireleri
E:: 2014/304 K:: 2014/563
Davayı inceleyen Ankara 3. Vergi Mahkemesi, 29.11.2012 günlü ve E:2011/1204, K:2012/2173 sayılı kararıyla; davacı hakkında düzenlenen
vergi tekniği raporunda yer alan tespitlerin değerlendirilmesinden; davacının düzenlediği faturaların kaçak akaryakıt satışını gizlemeye yönelik olduğu, gerçek dışı giderlerle şirkete ait olmayan giderler ve komisyon karşılığı satılan faturalar nedeniyle 213 s. Kanunun 30'uncu maddesinin 4'üncü fıkrası uyarınca davacının elde ettiği komisyon gelirinin resen takdir edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı, inceleme elemanı tarafından, naylon fatura düzenleme karşılığı elde edilen safi kazancın düzenlenen fatura bedelinin %2'si olarak esas alındığı, katma değer vergisi tablosuna göre ödenmesi gereken katma değer vergilerinin belirlendiği ve bu tutarların katma değer vergisi matrahları olarak resen takdir edildiği, Danıştay içtihatları ve mahkeme kararlarında benzer olaylarda uygulanan komisyon ve karlılık oranları nazara alınarak belirlendiği anlaşılan bu matrah üzerinden yapılan dava konusu katma değer vergisi tarhiyatının hukuka uygun olduğu, vergi ziyaı cezasına ilişkin olarak ise, davacıya daha önce 17.3.2008 tarihinde tebliğ edilen ihbarnameyle ceza kesildiği ve dava açılmaksızın kesinleşmesi nedeniyle vergi ziyaı cezasına tekerrür hükümlerinin uygulanmasında da hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı tarafından, tarhiyatın dayanağı vergi tekniği raporunun taraflarına tebliğ edilmeyerek savunma haklarının kısıtlandığı ileri sürülmüş ise de, anılan rapora göre düzenlenen vergi inceleme raporlarının cezalı tarhiyatlarla birlikte, vergi tekniği raporunun bir kısmının ise yargılama sürecinde davacıya tebliğ edildiği, ayrıca vergi tekniği raporunun Mahkemelerince resen incelenerek karara esas alındığı dikkate alındığında, teknik raporun tebliğ edilmemesinin yargılama ve savunma sürecini kusurlandırıcı nitelikte görülmediği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 24.9.2013 günlü ve E:2013/928, K:2013/6240 sayılı kararıyla; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeniyle matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren takdir komisyonu kararının, vergi inceleme raporunun veya tarhiyata dayanak alınan mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu; bu niteleme karşısında takdir komisyonu kararının, inceleme raporunun veya mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin, anılan Kanunun 108'inci maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa edilmesine de olanak bulunmadığı, kişilerin özel hayatlarıyla ilgili bilgilerin gizliliğinin korunmasının Anayasal temel hak ve özgürlükler kapsamında güvence altına alındığı, vergilendirme işlemi sırasında da bu hakkın korunması için vergi hukukunda vergi mahremiyeti ilkesine yer verildiği; Vergi Usul Kanununun 5'inci maddesiyle, vergi mahremiyetine uymak zorunda olan kişilerin, görevleri dolayısıyla mükellef veya mükellefle ilgili kişilerin şahıslarına ilişkin olarak elde ettikleri ve gizli kalması gereken bilgileri açıklamaları, kullanmaları ve üçüncü şahıslara kullandırmalarının yasaklandığı, vergi mahremiyetinin mükellefler açısından kendilerine ait gizli bilgileri güvenle vergi dairesine verebilmelerini sağladığı, bu nedenle, mükellefler hakkında kendilerine ait bilgilerin verilmemesinin bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacı şirket hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda yer alan tespitler dikkate alınarak düzenlenen vergi inceleme raporları uyarınca yapılan cezalı vergilendirmenin kaldırılması istemiyle dava açıldığı, dosyada yer alan belgelerin incelenmesinden, davacıya dava açmadan önce ilgili vergi tekniği raporuna atıfla düzenlenen vergi inceleme raporlarının tebliğ edildiği, ancak; tarh nedenini, matrahın bulunuş yöntemini ve tarhiyatın dayanağına ilişkin bilgi ve belgelerin gösterildiği davacı hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği, dava esnasında ise davacının vergi dairesi müdürlüğünden talep etmesi üzerine vergi tekniği raporunun belirli bir kısmının tebliğ edildiği, bu durumda, davacının hangi suç ile isnad edildiğini öğrenme ve bu duruma göre savunma yapma hakkının elinden alındığı, bu durum karşısında, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı davacının savunma hakkının engellendiği hususunun tartışmasız olduğu gibi, kendisine ait bilgilerin verilmemesi 213 s. Kanunun vergi mahremiyeti başlıklı 5'inci maddesi kapsamında değerlendirilemiyeceğinden, sadece vergi ve ceza ihbarnamesiyle takdir komisyonu kararı tebliğ edilmek suretiyle, işlemlerin dayanağı vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmemesinde hukuka uygunluk bulunmadığından bu husus dikkate alınmadan verilen Mahkeme kararında yasaya uyarlık görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma kararına uymayan Ankara 3. Vergi Mahkemesi, 7.3.2014 günlü ve E:2014/576, K:2014/304 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı davacı tarafından temyiz edilmiş ve taraflarına vergi inceleme raporlarının tebliğ edilmesine karşın, asıl tarh nedenini gösteren vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği, savunma haklarının kısıtlandığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Davacı hakkında tesis edilen cezalı vergilendirme işleminin vergi inceleme raporuna dayanılarak yapıldığı, söz konusu inceleme raporunun ise davacıya tebliğ edildiği anlaşıldığından, davacı adına düzenlenen vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmemiş olması, vergilendirmeyi sakatlayan bir husus olarak düşünülemeyeceğinden temyiz isteminin bu nedenle ısrar hükmü yönünden reddiyle işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Dördüncü Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığından, yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davacı şirketin bir kısım hasılatını kayıt ve beyan dışı bıraktığı ve sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlemek suretiyle komisyon geliri elde ettiği yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak Mart ila Aralık 2010 dönemi için salınan katma değer vergisiyle tekerrür hükümleri dikkate alınarak kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açılan davayı reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir." kuralı yer almış; 125'inci maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 20'nci maddesinde verginin tarhının, vergi alacağını kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibarıyla tespit eden idari muamele olduğu; 21'inci maddesinde tebliğin, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza muhatabına yazıyla bildirilmesi olduğu; 34'üncü maddesinde, ikmalen ve re'sen tarh edilen vergilerin "ihbarname" ile ilgililere tebliğ olunacağı; 35'inci maddenin birinci fıkrasında, ihbarnamelerde; sıra numarası ve tanzim tarihi, verginin nev'i, mükellefin soyadı, adı (Tüzelkişilerde unvanı) ile açık adresi, vergilendirme dönemi, verginin matrahı, hesabı ve miktarı, kısa ve açık bir ifadeyle ikmalen veya re'sen vergi tarhını gerektiren sebepler, vergi mahkemesinde dava açma süresi ve şeklinin yer alması gerektiği düzenlendikten sonra ikinci fıkrasında, takdir komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye eklenmesi öngörülmüş, Kanunun 93'üncü maddesinde; tahakkuk fişinden gayri, vergilendirmeyle ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyle ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yoluyla tebliğ edileceği kuralına yer verilmekle de, vergilendirmeyle ilgili olup tebliğ zorunluluğu bulunmayan tek istisnai işlemin tahakkuk fişi düzenlenmesi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Petrol ürünleri imalat ve ticari faaliyetinde bulunan davacı hakkında, kaçak akaryakıt satışı ve komisyon karşılığı sahte fatura düzenleme işiyle uğraştığı yolunda düzenlenen 17.6.2011 günlü ve VDENR-2011-1273/60 sayılı Vergi Tekniği Raporu'na göre düzenlenen vergi inceleme raporları uyarınca yapılan cezalı vergilendirmenin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.
İncelenen dosyada, davacıya anılan vergi tekniği raporuna atıfla düzenlenen vergi inceleme raporlarının tebliğ edildiği, ancak tarh nedenini, matrahın bulunuş yöntemini ve tarhiyatın dayanağına ilişkin bilgi ve belgelerin gösterildiği davacı hakkında düzenlenmiş vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
Vergi Usul Kanununun 34'üncü maddesinin, ikmalen ve resen tarh edilen vergilerin ilgilisine ihbarnameyle tebliğ edilmesine ilişkin düzenlemesine bağlı olarak, izleyen 35'inci maddesinin ikinci fıkrasında varsa takdir komisyonu kararı veya inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye eklenmesini öngören düzenlemesi, talep veya dava hakkının gereği gibi kullanılmasını amaçlamaktadır. Buradan, mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeniyle matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren takdir komisyonu kararının, vergi inceleme raporunun ve tarhiyata dayanak alınan mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, davacının hangi suç ile isnad edildiğini öğrenme ve bu duruma göre savunma yapma hakkı elinden alındığı gibi kendisine ait bilgilerin verilmemesi, 213 s. Kanunun "Vergi Mahremiyeti" başlıklı 5'inci maddesi kapsamında da değerlendirilemeyeceğinden, sadece vergi ve ceza ihbarnamesiyle vergi inceleme raporu tebliğ edilmek suretiyle, işlemlerin dayanağı mükellef adına düzenlenen vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmemesi davacı hakkında tesis edilen işlemi hükümsüz kılacak nitelikte esasa etkili bir şekil hatası olduğu halde, davacının bu konudaki iddiaları gözetilmeden davanın esası incelenerek verilen karar hukuka uygun görülmediğinden bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, Ankara 3. Vergi Mahkemesi, 7.3.2014 günlü ve E:2014/576, K:2014/304 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 18.06.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARSI OY
Ankara 3. Vergi Mahkemesinin, 7.3.2014 günlü ve E:2014/576, K:2014/304 sayılı kararının ısrar hükmü aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle uygun bulunmuş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın buna ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Ancak, vergi mahkemesi kararının, uyuşmazlığın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmamış olup, bu incelemenin Kurulumuzca değil, ilk derece yargı yerince verilen kararları temyizen incelemekle görevli vergi dava dairesince yapılması gerekmektedir.
Bu nedenle, temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddiyle, kararın, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası temyizen incelenmek üzere dosyanın Danıştay Dördüncü Dairesine gönderilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

KOSGEB İLE VAKIFBANK ARASINDA İMZALANAN İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ KAPSAMINDA SAĞLANACAK AVANTAJLAR

Kredi Türleri
1) KOSGEB İşbirliği Taksitli İşletme Kredisi:

İlk defa olarak uygulanacak ve azami 60 Ay (5 yıl) vadeli kredide İşletmelere, nakit akışları ve mali bünyeleri göz önünde bulundurularak 3 ayda bir ödemeli, taksit ertelemeli veya ödemesiz dönemli gibi özel ödeme seçenekleri sunulabilecektir.
2) İhracatçı KOBİ’lere Destek Kredileri

İhracatçı İşletmelere, Vakıfbank-TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) işbirliği protokolü kapsamındaki özel kredi faiz oranları uygulanacaktır. İşletmeler Vakıfbank-TİM işbirliği protokolü geçerli olduğu sürece bu kapsamdan yararlanabileceklerdir.
3) TURSEFF Enerji Verimliliği Kredisi / Ticari Bina Enerji Verimliliği Kredisi

Mevcut aylık kullandıran faiz oranı üzerinden 2 (iki) baz puan indirim uygulanacaktır.
4) Dünya Bankası KOBİ Enerji Verimliliği Kredisi

Mevcut aylık kullandırım faiz oranı üzerinden 2 (iki) baz puan indirim uygulanacaktır.
5) AYB Kaynaklı Krediler

Mevcut aylık kullandırım faiz oranı üzerinden 2 (iki) baz puan indirim uygulanacaktır.
6) BAKK Kredi Programı

Mevcut aylık, kullandırım faiz oranı üzerinden 2 (iki) baz puan indirim uygulanacaktır.

Diğer Ürünler
A. Gümkart

Gümrüklerde, Gümrük vergilerinin ödenmesi için tasarlanmış, kapalı devre çalışan özel tasarımlı ticari bir karttır. Sadece Vakıfbank POS’u bulunan gümrük kapılarında kullanılabilir. Talep edilmesi ve gerekli sözleşmelerin ve belgelerin imzalanması halinde İşletmelerin hizmetine sunulacaktır.
B. Çek İşlemleri 

Türkiye Vakıflar Bankası T.A.'O’dan. . protokol kapsamında, kredi kullanan İşletmelerden, “ilk defa çek karnesi almaları halinde 1 (bir) defaya mahsus olmak üzere çek defteri (10 yapraklı) bedeli ve istihbarat masrafı (değerli kâğıt bedeli hariç olmak üzere) alınmayacaktır. Diğer işletmelerden çek defteri ücreti ve istihbarat masrafı (değerli kağıt bedeli hariç olmak üzere) %50 indirimli olarak alınacaktır.
C. E-Fatura İşlemleri

İşletmelere banka e-fatura uygulamaları %25 oranında indirimli uygulanabilecektir.
D. Bankacılık Hizmet ve İşlemleri
Protokol kapsamında kredi kullanan İşletmelere 1 (bir) yıl boyunca ücretsiz olarak verilecektir.
E. Vakıfbank Businesscard

Vakıfbank Businesscard (Ticari kredi kartı) talep ederek aktif olarak kullanacak İşletmelerden 1 yıl boyunca kart aidatı alınmayacaktır.
F. Vakıfbank POS (Üye İşyeri) İşlemleri

Vakıfbank ödeme sistemleri ürünleri arasında yer alan taksitli ve tek ödeme alternatifli POS çalışmaları; İşletmeler için hazırlanmış özel çalışma şartları kapsamında sunulabilecektir.
G. KOBİ’lere Teknolojik Destekler

1) LUCA - Muhasebe Entegrasyonu

KOSGEB veri tabanına kayıtlı tüm işletmelerin Vakıfbank’taki hesap hareketleri otomatik, olarak LUCA-Muhasebe sistemi üzerinden işletmenin çalıştığı muhasebeci/mali müşavirlerine aktarılabilecektir. Böylelikle şeffaf muhasebe sistemi sağlanarak işletmelerin BASEL süreçlerine uyumu sağlanmaktadır.
2) KKB (Kredi Kayıt Bürosu) Risk Raporu Sunum Sistemi

İşletmeler talep etmeleri halinde iş yaptıkları 3. Kişilerin risk raporlarını “muvafakat” ile temin edebileceklerdir.
3) TBB (Türkiye Bankalar Birliği) Risk Merkezi Sistemi

İşletmeler talep etmeleri, .halinde iş yaptıkları 3. kişilerin risk raporlarını
“muvafakat” ile temin edebileceklerdir.