Özet
ANONİM ŞİRKETLERDE, ŞİRKETTEN TAHSİL EDİLEMEYEN KAMU BORÇLARINDAN, ŞİRKETİN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN TAMAMI KANUNİ TEMSİLCİ SIFATIYLA VE MÜTESELSİLEN SORUMLUDUR.
ANCAK, ANA SÖZLEŞMEYE HÜKÜM KONULARAK ŞİRKETİN KANUNİ TEMSİL YETKİSİ, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNDEN BİRİNE VEYA BİRKAÇINA VERİLİP, DİĞER YÖNETİM KURULU ÜYELERİ SORUMLULUKTAN KURTULABİLMEKTEDİR.
MAHKEMECE, ÖNCELİKLE ORTAKLARIN YÖNETİM KURULU ÜYESİ OLUP OLMADIKLARI VE YÖNETİCİ OLANLARIN GÖREV SÜRELERİNİN NE OLDUĞU, DAVA KONUSU KAMU ALACAĞININ BU SÜRELERE KARŞILIK GELEN MİKTARININ ARAŞTIRILMASINDAN SONRA DEĞERLENDİRİLEREK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.
ANONİM ŞİRKETLERDE, ŞİRKETTEN TAHSİL EDİLEMEYEN KAMU BORÇLARINDAN, ŞİRKETİN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN TAMAMI KANUNİ TEMSİLCİ SIFATIYLA VE MÜTESELSİLEN SORUMLUDUR.
ANCAK, ANA SÖZLEŞMEYE HÜKÜM KONULARAK ŞİRKETİN KANUNİ TEMSİL YETKİSİ, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNDEN BİRİNE VEYA BİRKAÇINA VERİLİP, DİĞER YÖNETİM KURULU ÜYELERİ SORUMLULUKTAN KURTULABİLMEKTEDİR.
MAHKEMECE, ÖNCELİKLE ORTAKLARIN YÖNETİM KURULU ÜYESİ OLUP OLMADIKLARI VE YÖNETİCİ OLANLARIN GÖREV SÜRELERİNİN NE OLDUĞU, DAVA KONUSU KAMU ALACAĞININ BU SÜRELERE KARŞILIK GELEN MİKTARININ ARAŞTIRILMASINDAN SONRA DEĞERLENDİRİLEREK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.
ÖLÜ DAVALI ALEYHİNE HÜKÜM KURULAMAZ. TARAFLARDAN
BİRİSİNİN ÖLÜMÜ İLE MİRASÇILARI DAVADA O TARAFIN YERİNİ ALIR. HÜKÜM DE ÖLEN
TARAF ADINA DEĞİL, ONUN MİRASÇILARI ADINA VERİLİR.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
2011/4753 E.N , 2011/7389 K.N.
İçtihat Metni
Taraflar arasında görülen davada (Tokat İkinci Asliye Hukuk
Mahkemesi)’nce verilen 07.04.2008 tarih ve 2003/507-2008/90 sayılı kararın
Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar E.H….. ve S….. vekili ve
duruşmasız olarak A…., Z……., C….., M….. vekilleri tarafından is-tenmiş olmakla,
temyiz dilekçelerinin süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için
tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya
içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup
incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalıların dava dışı T… Ö… U…
Gıda A.Ş. ortakları olduğunu, müvekkilinin 30.09.2000 tarihinde hissesini
devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ancak bu hususun ticaret siciline tescil ve
ilan ettirilmediğini, şirketin fiilen faaliyetini 2001 yılı Mart ayında sona
erdirdiği halde infisah işlemlerinin yapılmadığını, vergi dairesine ve SSK’ya
olan borçlarının 506 sayılı Kanun’un 80/son ve 213 sayılı Kanun’un 10.
maddeleri uyarınca müvekkilinden tahsil edildiğini ileri sürerek, şimdilik
(36.349.530.000) TL’nin temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen
tahsilini talep ve dava et-miştir.
Bir kısım davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna
dayanılarak, davacının 30.09.2000 tarihine kadar SSK’ya ve vergi dairesine
payına düşen borcundan fazla olarak toplam (71.509,53) YTL tutarında ödemede
bulunduğu, davacı ve davalıların anılan şirketin ortağı oldukları, taleple
bağlı kalındığı gerekçesiyle davanın kabulüne, (36.349,53) YTL’nin dava tarihinden
itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar
verilmiştir.
Kararı, davalılar ..temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı tarafından ödenen dava dışı T… Ö… U… Gıda
A.Ş.’nin SSK ve vergi borçlarının, kamu alacağının sorumlusu bulunan davalılardan
rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan
yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu
tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle
temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme
kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması
gereklidir (6183 SK m. 75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel
kişinin türüne göre değişmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerde kanuni
temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin
müdürü, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisidir.
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise
de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu
borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin mal varlığından
tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında
istenebilecektir (6183 SK m. 35).
Anonim şirketlerde ise böyle bir özel düzenleme
yapılmadığından, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, TTK’nın 317.
maddesi uyarınca şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı, kanuni temsilci
sıfatıyla ve müteselsilen sorumludur. Ancak TTK’nın 319. maddesine göre ana
sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu
üyelerinden birine veya birkaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri
sorumluluktan kurtulabilmektedir. Böyle bir durumda kamu alacaklarından da
sadece anılan yönetim kurulu üyeleri, kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen
sorumlu tutulacaklardır. Yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların ise kamu
alacaklarından dolayı sorumlulukları bulunmamaktadır.
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya
görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu
olacakları, diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan,
anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları
tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir.
Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe
rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK m. 10). Dolayısıyla yukarıda
belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını”
öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Bu aşamada kanuni temsilcilerin ödedikleri kamu alacağını,
asıl mükellef olan temsil edilenden değil de diğer sorumlulardan talep
etmelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün ise rücu oranının ne olacağı konusu
incelenmelidir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer
sorumlulardan talepte bu-lunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl
yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden
tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni
temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte
bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı
bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı
konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif
şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına
bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte
bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif
şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup bu payı
haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.
Anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilerin kamu
alacağından müteselsilen sorumluluğunun sadece ilgili kamu idaresine karşı
olacağı açıktır. Buna karşılık kamu alacağını ödeyen bir yönetici, diğer
yöneticilere, ana sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ancak mütesaviyen rücu
edebilecektir. Diğer bir deyişle aksi kararlaştırılmamışsa iç ilişkide anılan temsilciler
birbirlerine karşı kamu alacaklarından dolayı eşit oranda sorumludur.
Somut uyuşmazlıkta ise dosyaya sunulan belgelerden davacının
ve davalıların yönetim kurulu üyesi olup olmadıkları anlaşılamadığı gibi
yönetim kurulu üyesi olanların görev sürelerinin ne olduğu da mahkemece
incelenmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, öncelikle tarafların yönetim
kurulu üyesi olup olmadığının ve yönetici olanların görev sürelerinin ne
olduğunun, daha sonra da dava konusu kamu alacağının bu sürelere karşılık gelen
miktarının araştırılması ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan
şekilde incelenip değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru
olmamış, kararın bu nedenle davalılar A…., Z……., E.H….. ile S….. vekilleri ve
davalı C….. mirasçıları M…., F…., F…., M……, V….., M…. ve M.A….. ile davalı M…..
yararına bozulması gerekmiştir.
2- Ayrıca, dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden
davalılardan C…..in 07.04.2008 karar tarihinden önce, 11.09.2005 tarihinde
öldüğü ve mahkemece C….. vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı
aleyhine hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Oysa gerçek kişilerin medeni
haklardan yararlanma ehliyeti ölümle sona erer (MK 28) (Eski MK 27/1 m.). Bu
durumda ölen kişi ile vekili arasındaki vekalet ilişkisi son bulacağı gibi,
ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti de sona erer. Davanın taraflarından birisinin
ölümü ile mirasçıları davada o tarafın yerini alırlar. Yani ölüm anından
itibaren davanın tarafı artık mirasçılardır. Bu nedenle hüküm de ölen taraf
adına değil, onun mirasçıları adına verilir.
O halde mahkemece ölmekle hukuksal kişiliğini yitiren davalı
C…..in vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı hakkında hüküm
kurulması da doğru olmamış, kamu düzenine ilişkin usul hükümlerine dair bu
aykırılık da kararın bozulmasını gerektirmiştir.
S o n u ç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle
davalılar A…., Z……., E.H….. ile S….. vekilleri ve davalı C….. mirasçıları M….,
F…., F…., M….., V…., M…. ve M.A….. ile davalı M…..’in, (2) numaralı bentte
açıklanan nedenlerle davalı C….. mirasçıları M….., F…., F…., M….., V….., M…. ve
M.A…..’in temyiz itirazlarının kabulü ile kararın mümeyyiz davalılar yararına
(BOZULMASINA), ödedikleri temyiz peşin harcının istekleri halinde temyiz
edenlere iadesine, 14.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder