ÖZETİ: Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması
halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân bulunmamaktadır. Gerekçeli kararda
gösterilen esaslı deliller arasında, vergi tekniği raporu mahkumiyete esas
alınmış ise de, VUK hükümleri gözetilmeden dolayısıyla hukuka aykırı
arama-elkoyma sonucunda elde edilen deliller üzerinden harekete geçilerek
düzenlenen vergi tekniği ve vergi inceleme raporları mahkumiyete esas alınamaz.
Bu itibarla, arama karar ve tutanakları temin edilip, yapılan aramanın hukuka
uygun olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının
takdir ve tayini gerekmektedir.
I-Anayasanın
2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. "Hukuk
Devleti", her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı
gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan,
kanunların üstünde kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri
bulunduğunun bilincinde olan devlettir. Anayasa'nın 20. maddesinin ikinci
fıkrasına göre de "...usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, yine
bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla
yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel
kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz."
5271 sayılı
CMK’nın Birinci Kitap Dördüncü Kısmında, altı bölüm halinde koruma tedbirleri,
bu kapsamda “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar (m. 116-134)
düzenlenmiştir. Ancak ceza yargılamasına dair çeşitli usul hükümleri ile “arama
ve elkoyma” gibi koruma tedbirlerine ilişkin hükümlere bir çok özel kanunda da
yer verilmiştir. Bunlardan biri de 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'dur. 213 sayılı
Kanun'un 359. maddesindeki suçlara ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının dava
açması, Kanun gerekçesindeki ifadeyle “vatandaşın mali emniyeti mülahazası ile”
vergi idaresinin vereceği mütalaaya bağlandığı gibi anılan Kanun'un 142-147.
maddeleri arasında “arama” ve “aramalı inceleme”nin usul ve şartları ayrıntılı
bir şekilde hükme bağlanmıştır.
213 sayılı
Kanun'un 142. maddesi uyarınca "İhbar veya yapılan incelemeler
dolayısıyla, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa,
bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve
bunların üzerinde arama yapılabilir. Aramanın yapılabilmesi için:
1) Vergi
incelemesi yapmaya yetkili olanların buna lüzum göstermesi ve gerekçeli bir
yazı ile arama kararı vermeye yetkili sulh yargıcından bunu istemesi,
2) Sulh
yargıcının istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermesi, şarttır."
Buna göre,
vergi kaçırıldığına delalet eden emarelerin bulunması halinde, vergi incelemesi
yapmaya yetkili olanlar, arama yapılmasını gerekli kılan bir yazıyla sulh ceza
hâkiminden talepte bulunacak, arama kararının verilmesi halinde de, arama
işlemi genel kolluk görevlileri tarafından değil, vergi inceleme elemanları
tarafından gerçekleştirilecektir. VUK’nun 7. maddesine göre genel kolluk, talep
üzerine sadece gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını sağlamakla yükümlüdür.
VUK'nın 147.
maddesinde, “bu bölümde açıkça yazılı olmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun arama ile ilgili bulunan hükümlerinin uygulanacağı"nın
belirtilmesinden maksat, bu Kanun'un aramaya ilişkin 142-146. maddelerinde
açıkça düzenlenen konularda bu hükümlerin, açıkça düzenlenmeyen konularda ise
CMK hükümlerinin uygulanmasının sağlanmasıdır.
Ceza
muhakemesinde, arama olağan bir koruma tedbiri iken, Vergi Hukuku’nda istisnai,
olağandışı bir denetim yoludur. Niteliği itibariyle adli arama olmasına rağmen,
bu aramanın genel suç kolluğu tarafından değil, vergi inceleme elemanlarınca
yapılabilmesi, vergi suçlarına ilişkin olarak yapılacak aramanın özelliğidir.
Bir araç koruma tedbiri olarak vergi araması, vergi incelemesi denetim yolunun
ön basamağıdır. Amaç, vergi kaçırıldığını ortaya çıkaracak ve destekleyecek
belge ve kayıtların bulunmasıdır.
Ceza usul
hukukunda, resen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli olup, amaç
maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, hukuka uygun elde edilen her türlü
delille ispatlanabilir. Anayasa'ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen
bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6). CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak
hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2).
Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (m.206/2-a). Hükmün
hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık
sebebidir (m. 289). Açıklanan pozitif hukuk normları ve Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun (29.11.2005, 2005/144 Esas, 2005/150 Karar, 17.11.2009, 2009/7-160
Esas, 2009/264 Karar) kararları ile aynı yöndeki Özel Daire Kararları
karşısında; “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller, Türk Ceza Yargılaması
Hukuku sisteminde dikkate alınamaz. Bu husus, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil
yargılanma hakkının da gereğidir.
Yukarıda yer
verilen Anayasa ve Yasa hükümleri ile 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı
maddeleri hükümleri uyarınca somut olay değerlendirildiğinde,
Emniyet
mensupları tarafından, sanıkların evleri, işyeri, üstleri ve araçlarında
yapılan arama sonucu, muhtelif çek defteri, el defteri ve senetlerin ele
geçirilmesi sebebiyle vergi incelemesi yapılarak, dava şartı olan mütalaanın
verilmesi üzerine, 22.12.2009 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır.
Dosya kapsamından arama kararı ve tutanaklarına rastlanılmayıp, VUK'nın 359/a
maddesi kapsamında kalan suçun işlendiğinin tespit edilmesi üzerine, bu aşamada
gecikmesinde sakınca bulunduğuna ilişkin bir hâlin varlığı da gösterilmediğine
göre, genellikle vergi mükellefleri olan failler için kanun koyucunun öngördüğü
ve daha güvenceli olan 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı maddelerindeki özel
usule uygun olarak arama ve el koyma işleminin gerçekleştirilmesi, diğer bir
ifade ile Cumhuriyet Başsavcılığının, yetkili sulh ceza hâkiminden talepte
bulunması ve arama kararı verilmesi halinde arama işlemini vergi incelemeye
yetkili olanların gerçekleştirmesine imkân sağlaması gerekirdi.
Bir başka
anlatımda, genel hükümlere tabi bir suç ihbarı üzerine, delil elde edilmesi amacıyla
CMK uyarınca yapılan arama işlemi sonucunda, vergi suçunun da işlendiğini
gösteren delillerin bulunması veya VUK'nın 147. maddesi hükmü karşısında, vergi
suçuna ilişkin olmasına rağmen gecikmesinde sakınca bulunan hâllerin varlığı
halinde, CMK hükümlerine göre arama işlemi yapılabilir ve bu şartlarda yapılan
arama sonucunda elde edilen deliller de hukuka uygun kabul edilebilirdi. Ancak
somut olayda VUK’nın 359. maddesi kapsamında olan eylemin tespit edilerek, bu
suçun delillerinin elde edilmesi amacıyla arama yapıldığı anlaşılmakta ise de
bu arama VUK’nın 142. maddesindeki özel hükümlere uygun olarak
gerçekleştirilmediğinden hukuka aykırıdır. Ayrıca, bu yöntemle elde edilen çek
defteri, el defteri, senetler ve diğer deliller hükme esas alınarak sanığın
mahkumiyetine karar verilirken, CMK’nın 230/1-b madde ve bendi uyarınca hükmün
gerekçesinde “delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan
ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve
hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi”
gerektiği de gözetilmemiştir.
Dosya
içeriğine göre, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme
dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân bulunmamaktadır.
Gerekçeli kararda gösterilen esaslı deliller arasında, vergi tekniği raporu
mahkumiyete esas alınmış ise de, VUK hükümleri gözetilmeden dolayısıyla hukuka
aykırı arama-elkoyma sonucunda elde edilen deliller üzerinden harekete
geçilerek düzenlenen vergi tekniği ve vergi inceleme raporları mahkumiyete esas
alınamaz. Bu itibarla, arama karar ve tutanakları temin edilip, yapılan
aramanın hukuka uygun olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre sanıkların
hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ve
değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
II- 5252
sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/3.
maddesi uyarınca, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 276.
maddesiyle değişik 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/a-1. maddesinin,
değişiklikten önceki ve sonraki halinin olaya ayrı ayrı uygulanarak ortaya
çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe Yasanın tespiti
gerektiği, 5728 sayılı Yasanın 276. maddesi ile değiştirilmeden önceki 213
sayılı Yasanın 359/a-2-son maddesindeki hapis cezası 6 aydan 3 yıla kadar olup,
hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde 16 yaşından büyük sanayi
sektöründe çalışan işçilerin bir aylık brüt tutarın yarısının esas alınacağı,
08.02.2008 tarihinden sonra ise aynı madde ile hükmolunacak hapis cezası 1
yıldan 3 yıla kadar olmasına rağmen maddedeki paraya çevirmeye ilişkin
bölümdeki 16 yaşından büyük sanayi sektöründe çalışan işçilerin bir aylık brüt
tutarın yarısının esas alınacağına dair düzenlemenin 08.02.2008 tarihinde
yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 276. maddesiyle değişik halinde yer
almaması nedeniyle, lehe Yasa değerlendirilmesinin denetime olanak verecek
şekilde 08.02.2008 tarihinden önceki ve sonraki hükümler bir bütün halinde ayrı
ayrı uygulamalı olarak karar yerinde gösterilip sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,
III-Sanıklar
hakkında Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22.12.2009 tarih ve 2009/5967 Esas
sayılı iddianamesi ile mütalaa ve ekindeki vergi suçu raporlarına uygun olarak
“Defterlere Kaydı Gereken Hesap ve İşlemleri Vergi Matrahının Azalması Sonucunu
Doğuracak Şekilde Tamamen veya Kısmen Başka Defter, Belge veya Diğer Kayıt
Ortamlarına Kaydetmek” suçundan kamu davası açıldığı, bu suç açısından her
takvim yılında işlenen suçların birbirinden ayrı ve bağımsız suçları
oluşturacağı cihetle; 2004 ve 2005 takvim yıllarının tek suç olarak kabulüyle
yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı
gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş
olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 6723 sayılı yasa ile değişik 5320
sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın
321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aleyhe temyiz olmadığından sonuç ceza
miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 08.05.2017 gününde
oybirliği ile karar verildi.
(Yargıtay 11
ceza dairesi Esas Numarası: 2017/3532 Karar Numarası: 2017/3462 Karar Tarihi:
08.05.2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder