Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan
yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi
içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz
dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar
okunup gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili dilekçesinde; davacı ile davalının kardeş olduklarını,aile içerisinde 1996 yılı sonlarında yapılan mal paylaşımı neticesinde davalı adına kayıtlı taşınmaz üzerindeki davaya konu torna tesviye atölyesinin müşterek işletim işinin taraflara verildiğini, söz konusu torna tesviye atölyesinin 17.01.2000 tarihine kadar dava dışı ... adına kayıtlı ....adıyla işletildiğini, sonrasında ise davalının bazı sıkıntıları nedeniyle müşterek işyerinin davacı adına Asutay Torna ... adıyla işletilmeye devam edildiğini, tarafların bir müddet sonra yaşadıkları sorunlar nedeniyle ve davacının eğitim için müşterek atölyenin işletmesini ailesinin de aracılığı ile kar bölüşümü ve işletme biçimi hususunda yaptıkları sözlü anlaşma ile davalıya bıraktığını, davacının bu kapsamda davalıya süreli vekaletler verdiğini, davalının aylık karın yarısını davacıya ödeyeceği, davacının... primlerini ödeyeceği ve belirli periyotlarla karar kılınmış tutarları davacıya ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının bu yükümlülüklerini yerine getirmediğini, yine müşterek işyerinin mülkiyetini de dava dışı eşinin üzerine geçirdiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 20.000 TL'yi davalının davacıya ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının asılsız olduğunu, taraflar arasında bir sözleşme bulunmadığını, davacıya davalı tarafından verilen bir taahhüt olmadığını, işletmeyi kendisi işletmesine rağmen aylık karın yarısını, davalının... primlerini ve belirli periyotlarla karar kılınmış tutarları davalıya ödeyeceğine dair bir sözleşme yapılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafa işletmenin işletilmesinden kaynaklı 18.000,00 TL para ödediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile; 20.000,00 tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; adi ortaklığın tasfiyesi ve alacak istemlidir.
Adi ortaklık sözleşmesi; geçerlilik şekli olarak, herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak, ispat şekli bakımından yasal delillerle kanıtlanması gerekir.
Ayrıca, adi ortaklık ilişkisinde; bir ortak tarafından açılan alacak talebi, ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsar.
Somut olayda; tarafların kardeş oldukları, davacı tarafça davalı ile aralarında davaya konu edilen torna tesviye atölyesinin müşterek olarak işletilmesine ilişkin sözlü anlaşma yaptıkları, davalının sözlü anlaşma uyarınca kararlaştırılan kar payı,... primi ve diğer ödemeleri yapmadığı ve müşterek işletilen atölyenin mülkiyetini de dava dışı eşi üzerine geçirdiğinden bahisle adi ortaklıktan kaynaklanan tüm alacaklarının ödenmesi amacıyla iş bu davanın açıldığı, davanın bu şekliyle fesih ve tasfiye istemini de içerdiği açıktır.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK'nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan ,yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARAR
Davacı vekili dilekçesinde; davacı ile davalının kardeş olduklarını,aile içerisinde 1996 yılı sonlarında yapılan mal paylaşımı neticesinde davalı adına kayıtlı taşınmaz üzerindeki davaya konu torna tesviye atölyesinin müşterek işletim işinin taraflara verildiğini, söz konusu torna tesviye atölyesinin 17.01.2000 tarihine kadar dava dışı ... adına kayıtlı ....adıyla işletildiğini, sonrasında ise davalının bazı sıkıntıları nedeniyle müşterek işyerinin davacı adına Asutay Torna ... adıyla işletilmeye devam edildiğini, tarafların bir müddet sonra yaşadıkları sorunlar nedeniyle ve davacının eğitim için müşterek atölyenin işletmesini ailesinin de aracılığı ile kar bölüşümü ve işletme biçimi hususunda yaptıkları sözlü anlaşma ile davalıya bıraktığını, davacının bu kapsamda davalıya süreli vekaletler verdiğini, davalının aylık karın yarısını davacıya ödeyeceği, davacının... primlerini ödeyeceği ve belirli periyotlarla karar kılınmış tutarları davacıya ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalının bu yükümlülüklerini yerine getirmediğini, yine müşterek işyerinin mülkiyetini de dava dışı eşinin üzerine geçirdiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 20.000 TL'yi davalının davacıya ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarının asılsız olduğunu, taraflar arasında bir sözleşme bulunmadığını, davacıya davalı tarafından verilen bir taahhüt olmadığını, işletmeyi kendisi işletmesine rağmen aylık karın yarısını, davalının... primlerini ve belirli periyotlarla karar kılınmış tutarları davalıya ödeyeceğine dair bir sözleşme yapılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafa işletmenin işletilmesinden kaynaklı 18.000,00 TL para ödediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile; 20.000,00 tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; adi ortaklığın tasfiyesi ve alacak istemlidir.
Adi ortaklık sözleşmesi; geçerlilik şekli olarak, herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak, ispat şekli bakımından yasal delillerle kanıtlanması gerekir.
Ayrıca, adi ortaklık ilişkisinde; bir ortak tarafından açılan alacak talebi, ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsar.
Somut olayda; tarafların kardeş oldukları, davacı tarafça davalı ile aralarında davaya konu edilen torna tesviye atölyesinin müşterek olarak işletilmesine ilişkin sözlü anlaşma yaptıkları, davalının sözlü anlaşma uyarınca kararlaştırılan kar payı,... primi ve diğer ödemeleri yapmadığı ve müşterek işletilen atölyenin mülkiyetini de dava dışı eşi üzerine geçirdiğinden bahisle adi ortaklıktan kaynaklanan tüm alacaklarının ödenmesi amacıyla iş bu davanın açıldığı, davanın bu şekliyle fesih ve tasfiye istemini de içerdiği açıktır.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK'nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan ,yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(T.C
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ ESAS NO.2015/10089 KARAR NO.2016/6533 KARAR
TARİHİ.26.04.2016 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder