27 Mart 2017 Pazartesi

İŞÇİLİK ALACAKLARINDAN TÜM ALT İŞVERENLERİN SORUMLU OLDUĞU, SON İŞVERENİN DURUMU

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı ile aralarında hizmet alımına ilişkin sözleşme olduğunu, davalı şirketin çalıştırmış olduğu A... isimli işçinin iş akdinin feshedilmesi üzerine iş mahkemesinde açmış olduğu davada, dava konusu işçilik alacaklarının üst işveren sıfatıyla kendisinden tahsiline karar verildiğini, başlatılan takip üzerine ödeme yapmak zorunda kaldığını, oysa ki taraflar arasındaki sözleşme ve şartnameler gereğince yüklenici şirketin, ihale konusu işin ifası için çalıştırdığı işçilerin her türlü hak ve alacaklarından nihai olarak sorumlu olduğunu ileri sürerek, dava dışı işçiye yaptığı ödemenin tahsili için başlattığı icra takibine vaki haksız itirazın iptaline, % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. 

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalının takip dosyasında 5.964,03 TL asıl alacak üzerinden yaptığı itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, % 20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, asıl işveren davacının, davalı şirket tarafından çalıştırılan işçinin açmış olduğu dava sonrasında ödemek zorunda kaldığı miktarın rücuen tahsili istemine ilişkindir.

4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.

Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler.

İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin ayrılmaz parçası olan Teknik Şartnamenin 21. ve 44. maddelerine göre sorumluluk davalı yükleniciye aittir. Bu durumda mahkemece taraflara yarı yarıya sorumluluk yüklenemez.

Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise işçiye ödenen ihbar tazminatından tüm alt işverenlerin dönemine isabet eden tutarlarda sorumlu tutularak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.

O halde mahkemece, sözleşme kapsamında işçilik alacaklarından tüm alt işverenlerin tam sorumlu olduğu, buna göre son işveren olan davalının ihbar tazminatının tamamından, diğer işçilik alacaklarından ise kendi dönemine isabet eden miktarlar üzerinden sorumlu olduğu kabul edilerek, gerekirse sorumlu olduğu miktarların belirlenmesi hususunda yeniden bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 


SONUÇ: (1) no’lu bent gereğince davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 305,40 TL kalan harcın davalıdan alınmasına, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder